English French German Spain Italian Dutch Russian Portuguese Japanese Korean Arabic Chinese Simplified

31 Ekim 2011 Pazartesi

İç makyajla güzelleşme vakti



Normalde kadınlar daha pürüzsüz, daha canlı, daha enerjik görünmek için makyaj yapıyor. Ancak bazen gözaltı çok çukur olabiliyor, bazen girinti ya da çıkıntı sorunu görülüyor, makyaj bu boşlukları dolduramıyor. Bu durumda yağ enjeksiyonu boşlukları doldurarak yüze canlılık ve hacim kazandırıyor. O canlılık ve hacime iç makyaj deniliyor.
Özel Avşar Polikliniği’nden Estetik Plastik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Yakup Avşar birçok ünlü ismin son yılarda tercih ettiği estetik müdahalelerden biri olan mikro yağ enjeksiyonu (Fat Make-Up) bir diğer adıyla İç Makyaj ile uzun süre güzel kalmanın mümkün olduğunu söylüyor.

Özel Avşar Polikliniği’nden Estetik Plastik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Yakup Avşar “Son günlerin en önemli estetik trendlerinden biri olan Fat Make Up yani Mikro Yağ Enjeksiyonu ile hem doğal hem de çok daha genç görünebilirsiniz” diyor.

Estetik Plastik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Yakup Avşar da bu yöntemi kendi geliştirdiği mikro uçlu kanüllerle uyguluyor. Avşar, “Son dönemlerin en önemli trendlerinden biri mikro yağ enjeksiyonu. Fakat bu yöntemde önemli olan şey uygulamanın tamamen profesyonel ve anatomiyi çok iyi bilen kişiler tarafından yapılması. Aksi takdirde bu yöntem sizi güzel birine çevirmek yerine çirkin de gösterebilir” diyor.

Yağ enjeksiyonu vücudun her bölgesine uygulanabiliyor. Meme, popo, kalça, bacak içi, bacak, eller, dekolte de kullanılıyor ama en etkili sonuç yüz bölgesinden alınıyor.

Op. Dr. Yakup Avşar, “Kanüller o kadar inceki normal gözle deliği göremiyorsunuz. Yarım saat süren bir işlem. Lokal anestezi ya da küçük bir genel anesteziyle yapılabiliyor. Hastanın yağ fazlalığı olan bölgesinden yağı alıyoruz. Bu bölge göbek, karın, basen olabilir ya da erkeklerde simit bölgesi denilen bölgeden alınabiliyor. Alınan yağ daha sonra istenilen bölgeye enjekte ediliyor. Yağ enjeksiyonu yapıldığında hacim sağlanmış oluyor” diyor.

Zamana meydan okuyun
Yağ enjeksiyonu yapıldığında yaşlanma geciktiriliyor. Bir defa yapıldıktan sonra farkı çok kolay farkedebiliyorsunuz. Bu nedenle çoğunlukla başka uygulamaya gerek kalmayabiliyor. İkinci defaya bazen birkaç yıl sonra ihtiyaç duyuluyor. Eğer defekt çoksa bir daha yaptırılabiliyor. Koyulan yağın yüzde 30-40’ı kalıcı olduğu için işlemin 2-3 defa tekrarlanması tam sonuç sağlıyor.

Kişiye özel tasarım
Op. Dr. Yakup Avşar, yağ enjeksiyonunun kişiye özel bir tasarım gerektirdiğini belirtiyor. Eğer yüzde uyumsuzluk varsa örneğin alın bölgesi, üst yüz, orta yüz, alt yüz orta yüzde çökme varsa yani gözaltları çökükse ve anotomik olarak elmacık kemikleri yoksa burun kökü içerdeyse bu durumda orta yüze yağ enjeksiyonu ile üç bölgenin uyumu sağlanabiliyor.

Dudaklarınız göz kamaştırsın!


Dolgun, gösterişli ve pürüzsüz dudaklara sahip olmayı herkes ister de bunun yöntemini bilemez.o halde biz yeni uygulamayı kulağınıza fısıldayalım : Permalip. Meme büyütme operasyonlarında kullanılan , kıvamını muhafaza eden , özel kapsül içinde olduğu için ödem ve alerji riski taşımayan mucize silikonlar şimdi dudaklara da yerleştiriliyor.
İstediğiniz zaman zahmetsizce çıkarılabilen, zamanla eriyip hacmini yitirmeyen , his kaybı yaratmayan , tekrar işlem gerektirmeyen , dolayısıyla hesaplı olan bu dolgu değişik boy ve kalınlıkta.Fotoğraflara bakıyor , karar veriyor, yaptırıyorsunuz.Yeni yöntemi öğrenmek Op.Dr Güner Uysal’a kulak verin…

Dudak dolgunlaştırılmanın ilk yöntemi, şimdilerde herkesin ‘ kötü örnek ’ olarak gösterdiği , kocaman ve şekilsiz duran kalıcı silikonlardı.Bu kez uygulandığında dönüşü olmayan , ödem ve şekil bozukluğu riski taşıyan silikonlar reddedildi, yerini hyalüronik bazlı geçici dolgular aldı.Ancak dolgu zamanla vücut tarafından emildiği için 6 – 8 ay sonra tekrarı gerekiyordu.Üstelik asimetrik şekilde erime riski de vardı.Geçici dolgu da tarihe karıştı, kişinin vücudundan alınan yağ dokusu ile dudaklar dolgunlaşmaya başladı.10 yıldır kullanılan bu yağın da kısa ömürlü olduğu ve erimeye yüz tuttuğu anlaşıldı.Tam dudaklarından şikayetçi olanlar çözüm bulamadığı için karamsarlığa kapılmıştı ki ortaya ‘ Permalip ’ çıktı. Bu , yeni nesil bir dudak dolgusu , bir başka deyişle silikon dudak implantı.Dudaklarının daha dolgun , daha kıvrımlı , daha çekici olmasını arzulayan herkes için uygun boy ve dolgunlukta bir Permalip bulmak mümkün.Lokal anestezi ile yaklaşık 15 – 20 dakikada ağrısız şekilde uygulanan Permalip , uygulandığı andan itibaren dudakların istenilen dolgunluk ve şekilde olmasını sağlıyor.Bir süre sonra dudaklarınızın daha dolgun olmasını veya eski haline dönmesini isterseniz, çok kısa ve kolay müdahale ile bu da sağlanıyor.Permalip çıkarılıyor.

Permalip nasıl bir madde ? Enjeksiyon şeklinde mi uygulanıyor ?
Hayır. Siz bakıp seçebiliyorsunuz.Permalip, yumuşak ve tek parça silikondan üretilmiş bir dudak implantı.Bu sayede hem kalıcı hem de istenildiğinde kolayca çıkarabiliyor.Uygulaması çok basit.Dudaklarınız lokal anestezi ile uyuşturulur.Dudakların kenarından , sizin için uygun olarak seçilen Permalip doğru pozisyonda yerleştirilir.Gerekiyorsa aynı işlem alt dudağa da uygulanır.Tüm işlem 20 dakikayı geçmez.

Kendi dudağınıza uygun boyutları nasıl seçebiliriz ?
Permalip, değişik boy ve dolgunlukta çok sayıda seçenek sunuyor.Hangi boy dolgunun nasıl duracağını tahmin edebilme konusunda , doktorunuz örnek fotoğraflarla yardımcı olur.

Bu ürünün , dudak protezi ve enjeksiyonla verilen dolgulardan ne gibi farkları var ?
Permalip, yumuşak silikon hammaddesinden üretildi.Ayrıca yüzey özelliklerine de sahip. Bu sayede suni bir görüntü yaratmıyor, gülerken ya da konuşurken dudakların sert ve şekilsiz görünmesine yol açmıyor, dokunulduğunda yabancı bir doku hissi uyandırmıyor.Uygulama sonrasında, dudakların doğal kıvrımları aynen korunur, dudak hareketlerinde ve mimiklerde herhangi bir değişiklik olmaz.Permalip ,diğer dolgu maddeleri gibi birkaç ayda bir müdahale gerektirmez.Dudaklarda dolgun görüntü tek uygulama yeter.

İşlemde enfeksiyon riski var mı ?
İşlemden sonra hastalara kısa süre antibiyotik kullanımı öneriliyor.

Permalip mesela öpüşme sırasında karşıdaki tarafından hissedilir mi ?
Ne dokunma ne öpüşme sırasında hissedilmez.

Dağılır ya da patlarsa ?
Hayır.Permalip yumuşak ve tek parça silikondur, özel bir kapsül içindedir.Doku içinde yayılma,patlama gibi bir ihtimal söz konusu değil.

Diyelim ki dudaklarımdaki Permalip’i çıkartmak istiyorum deformasyon olur mu ?
Permalip, doku içinde erimez , kalıcıdır.Ancak isterseniz , kolayca çıkarılabilecek şekilde tasarlanmıştır.Çıkarılır, birkaç günde dudaklarınızda sorun kalmaz.Sonrasında daha büyük –küçük silikon enjekte ettirmek ya da doğal halde bırakmak sizin tercihiniz.Çıkarılan Permalip hiçbir deformasyon yaratmaz.

Tedavi süreci nasıl ?
Uygulamadan sonra dudaklarda hafif şişme ve gerginlik görülür.Bazen hafif morluklar olsa da birkaç günde geçer.Ağrı şikayeti çok nadirdir, 2 günü de geçmez. En geç bir hafta içinde pürüzsüz , dolgun ve son derece doğal yeni dudaklarınızla güvenle gülümseyebilirsiniz.

Kurban keserken bulaşabilecek hastalıklar!



Kurban Bayramı’nda dinimiz gereği kestiğimiz kurbanların sağlıklı olması bizim de sağlımızı korumamız açısından çok önemli.
Bu nedenle seçilecek kurban ve kesim sırasında bulaşılabilecek hastalıklara çok dikkat edilmesi gerekiyor.

Kesim sırasında bulaşabilecek hastalıkları ve korunma yollarını Hisar Intercontinental Hospital Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Ramazan Gözüküçük ile konuştuk.

Hijyen koşullarına uyulmadan, uygunsuz ortamlarda kesilen kurbanlar hem mikroorganizmaların bulaşması nedeniyle hastalık açısından risk; hem de çevre sağlığı ve görüntü kirliliği nedeniyle olumsuz etkiler taşıyor. Bu durumun herkesi etkileyebileceğinin altını çizen Gözüküçük; ‘Uygunsuz koşullarda kesilen kurban eti ile hayvanlarda görülen, halk sağlığı yönünden çok büyük önem taşıyan birçok bakteriyel, viral, paraziter ve mantar hastalıkları mevcuttur olup, insanlara bulaşabilir. Hayvanlarda görülen ve Zoonoz olarak adlandırılan bazı hastalıklar insanlara etin yenilmesi ya da hazırlanması/taşınması sırasında direk temas ile bulaşır. Bunlardan şarbon, salmonelloz, kist hidatik, toksoplazmozis, teniyoz, kuduz, brusellozis ve verem gibi hastalıklar ülkemiz açısından çok önemlidir.’ diye konuştu.

Kurban Etinden Bulaşabilecek Hastalıklar:
Şarbon: Evcil hayvanlardan (inek, koyun, keçi, v.b.) insanlara doğrudan temas veya hayvan ürünleri aracılığı ile bulaşan yaygın bir zoonozdur. Genellikle enfekte hayvanların ürünleri veya topraktaki şarbon sporlarının cilde temas etmesi sonucu ciltteki açık yaralardan girmesiyle oluşur. Tedavi edilmeyen enfeksiyonlar, bölgesel lenf düğümlerine ve kan dolaşımına sıçrayarak ölüme neden olabilir. Daha çok yüz, boyun veya kolda bir çıban çıkıp sonra patlar, etrafında da siyah bir kabuk meydana gelir. Öldürücü bir hastalık olduğu için vakit kaybetmeden doktora başvurmak gerekir.

Salmonelloz: Salmonellaların oluşturduğu enfeksiyonlara dünyanın hemen her yerinde rastlanmaktadır. Enfeksiyon; mikroplu (özellikle de kanalizasyonun karıştığı) yemek ve suyun tüketilmesi ile bulaşır. Hastalık, halsizlik, baş ağrısı ve ateş ile kendini gösterir. Hastaların yarıya yakınında ishal, yarıdan fazlasında ise kabızlık vardır. Salmonella enfeksiyonlarından korunma, kişisel hijyen kurallarının eksiksiz uygulanmasına, tüketilen su ve gıdaların temiz olmasına, sağlıklı bir atık giderim sisteminin kurulmasına, kronik taşıyıcıların tespit edilerek tedavi edilmesine bağlıdır. Taşıyıcıların gıda ve su ile ilişkili işlerde çalışmaları engellenmelidir.
Kist Hidatik: Echinococcus granulosus adlı parazitin enfekte köpek dışkısıyla atılan yumurtalarının insanlar tarafından kirli eller, su ve yiyeceklerle alınması sonucu gelişir. Çoğunlukla karaciğerde, bazen akciğerlerde, daha nadiren diğer organlarda içi sıvı dolu kistlerle seyreder. Hastalığın başlarında kistin küçük olduğu dönemlerde uzun yıllar boyunca belirtilerini göstermeden seyredebilir. Fakat kist büyüdükçe; bulunduğu bölgeye ve oluşturduğu basıya göre belirtiler ortaya çıkar.

Toksoplazmozis: İnsana, parazitin kistlerini içeren çiğ veya az pişmiş etler ve enfekte kedi dışkısıyla atılan kistlerin kontamine su ve gıdalarla alınmasıyla geçer. Kediler enfeksiyonun temel kaynağıdır. Lenf bezlerinde büyüme yapabilir. Anne gebelik esnasında ilk kez enfekte olursa, parazit bebeğe geçebilir.

Teniyoz: Tenia saginata (sığır tenyası), çiğ et tüketiminin yaygın olduğu her yerde görülür. Kesin konağı insan, ara konağı başta sığır olmak üzere otçul hayvanlardır. Çiğ ya da yeterince pişmemiş sığır eti ile insan sindirim kanalına alınan canlı kist yetişkin tenya haline gelir. Yetişkin tenyanın alt ucundan ayrılan gebe halkalar, istem dışı anüsten çıkabilir. Bu nedenle, halk arasında abdestbozan olarak adlandırılır. Tenyazisten korunmada özellikle çiğ köfte gibi çiğ ve aş pişmiş et ve ürünlerinden kaçınılmalıdır.

Kuduz: Kuduz hastalığı, birçok evcil ve yabani hayvanı (yarasalar da dahil) etkileyen zoonotik bir hastalıktır. Enfeksiyon; enfekte bir hayvanın insanı ısırmasıyla meydana gelir. Virüs tükürükte bulunur. Kuduz virüsünün ciltten içeriye girdiği her temas çok dikkatli bir şekilde tedavi edilmelidir. Gelişmekte olan ülkelerde hastalık köpekler yoluyla bulaşır. Kesinlikle ölümcül olan akut viral bir hastalıktır. Kuduz olma ihtimali olan bir hayvan tarafından ısırılma veya temastan şüphelenme durumunda yarayı dezenfektan, sabun veya deterjan ve su ile hemen temizlemeli ve hemen sağlık kurumuna başvurulmalıdır.

Brusellozis: Hayvanların (inek, koyun, keçi v.b.) kan, fetus veya rahim sekresyonlarına doğrudan temas veya enfekte çiğ hayvan ürünlerinin (özellikle taze peynir başta olmak üzere süt ve süt ürünleri) tüketilmesi ile bulaşan bir hastalıktır. Akut veya sinsi başlangıçlı ateş, yorgunluk, iştahsızlık, kilo kaybı, baş ağrısı, özellikle geceleri yoğun terleme, vücutta yaygın kas ve eklem ağrılarıyla kendini gösterir.

Verem (Tuberculosis): Enfeksiyon, genellikle insandan insana doğrudan hava yoluyla bulaşır. Tüm tüberküloz olgularının %80-90’ı akciğerlerde ortaya çıkar. Hastalıkta, halsizlik, çabuk yorulma, kilo kaybı, çocuklarda kilo almada duraklama, ateş ve gece terlemesi ile birlikte uzun süreli öksürük, kanlı veya kansız balgam, göğüs ağrısı veya sırt ağrısı ve nefes darlığı olabilmektedir. Verem tedavisi gören bir hastanın; bulaşıcı olmadığı ve diğer kişiler için risk oluşturmadığı, tükürüğünün laboratuvar analizi sonucu ile bir doktor tarafından belgelenmedikçe, kesinlikle bir yere seyahat etmesi tavsiye edilmez.

Bu Hastalıklardan Korunmak İçin Dikkat Edilmesi Gerekenler
Bu hastalıklar birtakım basit kurallarla önlenebilir. Özellikle Kurban Bayramlarında çok sayıda hayvanın kesilmesi, kesim öncesi ve kesim sonrası gereken kontrol ve hijyen kurallarına dikkat edilmemesi, kesilen hayvanlara ait etlerin tüketiminde (saklama, hazırlama, pişirme) vb.) gerekli hassasiyetin gösterilmemesi birçok zoonoz hastalığın yayılmasına zemin hazırladığı gibi çok sayıda insanımızın da bu hastalıklara yakalanmasında neden olabilmektedir. Etler kesinlikle çiğ veya az pişmiş olarak tüketilmemelidir. Hayvanların kesilmesi, yüzülmesi, karkasın parçalanması, etin nakli, muhafazası, pişirilmesi ve tüketime sunulması aşamalarında kişisel hijyen kuralları ihmal edilmemelidir.

28 Ekim 2011 Cuma

Dondurulmuş Gıda Tüketiminin Faydaları-Zararları



Dondurma işleminde gıdaların koku, tat veya besin değerinde herhangi bir değişme olmadığından en iyi gıda saklama yöntemlerindendir. Gıda saklama yöntemlerinden birisi olan dondurma işlemi, uzun süre saklanıp, pratik kullanım sağladığı için tercih edilmektedir.
Dondurma işlemi gerekli saklama koşulları sağlandığı sürece tavsiye edilmektedir. Aksi takdirde gıda üzerinde mikroorganizmalar üreyip, kimyasal ve fiziksel olarak değişime uğrayabilecektir. Bu durum da sağlığı tehdit edebilmektedir.
Dondurulmuş Gıdaların Avantajları;
- Doğal halde korunduklarından katkı maddesi içermezler.
- Gerekli koşullar sağlandığında uzun süre saklanabilmektedir.
- Yıkanmış, ayıklanmış ve pişirmeye hazır olduğundan hızlı olan yaşam koşullarında pratik kullanım sağlamaktadır.
Dondurulmuş gıdalar geçmiş yıllarda tercih edilmese de günümüz şartlarında hemen hemen tüm ürünlerde tercih edilmektedir.
Dondurulmuş Olarak Satılan Gıdalar
Sebzeler: Biber, fasulye, kabak, patates, soğan, patlıcan, domates, brokoli, karnabahar, ıspanak, mantar, pırasa, bezelye, bamya, brüksel lahanası bunlardan bazılarıdır.
Meyveler: Çilek, ayva, kayısı, elma, vişne, üzüm, erik, ahududu, dağ çileği ve incir bunlardan bazılarıdır.
Unlu mamuller: Pizza, milföy hamuru da dondurulmaya başlayan gıda ürünlerindendir.
Su ürünleri: Karides, kalamar gibi deniz ürünleri de dondurularak satışa sunulan gıda ürünlerindendir.
Bu ürünler içerisinde en çok tüketilen gıda ürünü sebzeler grubunda yer alan patatestir. Öyle ki; dondurulmuş patates tüketimi toplam dondurulmuş sebze-meyve tüketiminden daha fazladır.
Dondurulmuş ürün grubunda en büyük oranı meyve-sebzeler oluştursa da en kolay ve en hızlı bozulan ürünlerde bu gruptaki gıda maddeleridir. Nedeni ise bünyelerinde %98 oranına kadar çıkabilen su içermeleridir. Meyve ve sebzelerde bulunan bu su, gerekli saklama koşulları gerçekleşmediğinde mikroorganizmaların yaşama alanı olup gıda ürünlerinin bozulmasına sebep olabilmektedir.
Dondurulmuş Gıda Sektöründe Soğuk Zincir Ne Demektir?
Dondurulmuş gıda maddelerinin karakteristik özelliklerinde dondurulmalarından tüketim aşamasına kadar herhangi bir değişim olmasını önleyecek şekilde soğuk ortamlarda korunması işlemi soğuk zincir olarak tabir edilir.
Dondurulmuş gıda ürünlerinde hayati önem taşıyan soğuk zincir, gıdaların -40 C derecede dondurulup tüketime kadar olan süreçte -18 C derecede (bu derece ürün çeşidine göre değişebilmektedir) korunmasını sağlamaktadır.
Dondurulmuş besinler, kalitenin korunması amacıyla dondurulma işleminin ardından paketlenerek fabrika deposunda muhafaza edilmektedir. Fabrika depo sıcaklığı, Uluslararası Soğuk Tekniği Enstitüsü’nün önerisine göre -30C derece, depolama süresi de 150 gün olmalıdır. Dağıtıcı, perakendeci depoları ve süpermarket derin dondurucularındaki sıcaklığın -18C derece olması zorunluluğu bulunmaktadır.
Türkiye’de Dondurulmuş Gıdalar
Dondurulmuş ürünlerin Türkiye’de en çok tüketildiği yerler İstanbul başta olmak üzere Ankara, İzmir ve Bursa gibi büyük kentlerdir. Bu tüketimi artıran en büyük etmen ise dünyadaki ve ülkemizdeki insanların bilinçli hale gelmesi, derin dondurucu kullanımının yaygınlaşması ve büyük marketlerin sayılarının artması gösterilebilir.
Türkiye’de ve bazı ülkelerde 1998 yılı itibariyle kişi başına düşen dondurulmuş gıda tüketimi aşağıdaki gibidir:
ABD : 45Kg.
İngiltere: 34Kg.
Fransa: 29Kg.
Almanya: 25Kg.
İtalya: 8Kg.
İsveç: 41,3Kg.
Türkiye: 0,5Kg.
Türkiye’de Dondurulmuş Gıda Sektörünün Yapısı
1970’li yıllarda dondurulmuş gıda üretimi başlamış olsa da asıl gelişme 1985’den sonra olmuştur. Günümüze bakıldığında bu sektörde çalışan firmaların son teknolojiyi kullandığı ve her birinin uluslararası kalite güvence standardı olan ISO 9000 belgesine sahip olduğu gözlenmektedir.
Bu firmaların yerleşim yerleri ise hammaddenin kolaylıkla temin edildiği Marmara ve Ege Bölgesi’dir. Dondurulma işleminin hızlı olması açısından meyve ve sebzenin tarladan toplanıp 8-10 saat içinde dondurulmak üzere fabrikaya getirilip temizlenmesi ve gerekli diğer işlemlerin yapılması gerektiğinden fabrikalar hammaddeye yakın yerlerde kurulmaktadır. Bu fabrikalar yoğun olarak Çanakkale, Balıkesir, Bursa ve İzmir illerinde bulunmaktadır.
Bu sektörde kullanılan hammaddenin tamamına yakını ise yurtiçinden sağlanmakta ve dondurma tekniği olarak şu anda dünya da son teknoloji olan ve en çok tercih edilen Individual Quick Freezing (IQF) ‘’Bireysel Hızlı Dondurma Tekniği’’ kullanılmaktadır.
Türkiye’de Yıllara Göre Dondurulmuş Sebze ve Meyve Üretimi
YIL MİKTAR
1995 70
1996 78
1997 65
1998 67
1999 100
2000 100
2001* 98
2002** 105
*Tahmini Gerçekleşme
*Tahmin
Dondurulmuş Gıdalar Alımında Dikkat Edilmesi Gerekenler
Her mevsim ve koşulda tazesini veya organik olanını bulamayıp dondurulmuş olarak alıp tükettiğimiz meyve, sebze, unlu mamuller veya su ürünlerini alırken de dikkat etmemiz gereken bazı hususlar var elbet.
- Markette alışveriş yaparken dondurulmuş ürünleri en son alıp çözünmelerini geciktirmeliyiz, böylece mikroorganizmaların üreme olasılığını ortadan kaldırmış oluruz.
- Alacağımız dondurulmuş ürünün fazla buzlu veya karlı olmamasına dikkat etmeliyiz.
- Satın aldığımız ürünü eğer hemen tüketmeyeceksek en kısa sürede, buzu çözülmeden dondurucuya koymalıyız.
- Bu tür gıdaları taşırken buz kabı veya donuk ürün torbaları tercih edilmelidir.
- Arabada klimalı tarafta tutulmalıdır.
- Buzu çözülen gıda ürününü tekrar dondurmamalıyız.
Sağlıklı bir yaşam için, hormonlu meyve-sebze tüketmek yerine sağlığa zararı olmayan dondurulmuş ürünleri tercih edebiliriz. Hem daha sağlıklı beslenmek için hem de ‘acaba nasıl üretildi veya içinde ne gibi katkı maddeleri var?’ diye düşünmeden alabiliriz.

26 Ekim 2011 Çarşamba

Bebeğin cinsiyetini belirleyebilir miyiz?



Bebeğinizin cinsiyetinin ne olacağı döllenme esnasında belirlenir ve yumurta hücresini dölleyen spermin cinsine bağlıdır. Eğer X kromozomlu bir sperm yumurtaya ulaşırsa bebeğiniz kız olacaktır. Y kromozomlu bir sperm ulaşırsa erkek bir bebeğiniz olacak demektir.


Bebeğin cinsiyetini seçebilir miyiz?
Tarih boyunca insanlar bebeklerinin cinsiyetlerini nasıl etkileyebileceklerini araştırmışlardır. Ancak çoğu yöntem batıl inanç ve önyargılardan ibarettir. Fakat bazı ilginç gözlemler ve istatistikler de mecuttur. Ancak kesin olarak bebeğin cinsiyeti seçilemez.

Bebek cinsiyet istatistikleri
-İstatistikler ilk bebeğin erkek ve diğerlerinin kız olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu gösteriyor.

-Çift ne kadar genç ise erkek çocuk dünyaya getirme ihtimalleri o kadar artıyor. Yaş ilerledikçe aynı şey kız çocuklar için geçerli.

-Kel erkeklerin çoğunun erkek çocukları oluyor.

-Bir yıl arayla doğan bebekler genelde aynı cinsiyete sahip oluyor. Eğer aralarındaki yaş 3 yıl kadarsa genelde ters cinsiyete sahip oluyorlar.

-Kürtaj sonrasında kısa süre içerisinde hamile kalan kadınlar kız çocuk dünyaya getiriyor.

Kan kanserinde kemoterapisiz tedavi



Bilim insanları, bağışıklık sistemi hastalığı olan kan kanseri tedavisinde hem hastanın yaşam kalitesini artırmak hem de etkin tedavi elde edebilmek için "kemoterapisiz tedavi" arıyor.

Yurt dışında yürütülen çalışmalarda, özellikle en sık görülen kan ve kemik iliği kanseri türü olan ve ileri yaşta ortaya çıkan Kronik Lenfositer Lösemi’nin (KLL) tedavisinde ağızdan tablet şeklinde kullanılan yeni ilacın, yüzde 65 oranında etkili olduğu belirlendi.

İlgili kanser türü için henüz araştırmaları devam eden söz konusu ilaç tedavisi, kanserli hücrenin etrafındaki hücrelerle ilişkisini-bağlantısını durduruyor; KLL hücreleri tarafından üretilen bazı maddelerin üretimini azaltıyor ve kansere karşı mücadelede önemli olan işlevsel hücreleri etkin hale getiriyor.

Ankara Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muhit Özcan, Kronik Lenfositer Lösemi’nin (KLL) kan ve kemik iliği kanserlerinden biri olduğunu olduğunu söyledi.

Hastalığın en sık görülen kronik lösemi tipi olduğunu belirten Özcan, Amerika’da 2008 yılında 15 bin 110 yeni KLL hastası ve yaklaşık 100 bin yaşayan KLL hastası bildirimi yapıldığını ifade etti. Türkiye’de ise bu sayının ABD verilerinin yaklaşık dörtte biri kadar olduğunu dile getiren Özcan, hastalık oluşumu hakkında ise "Lenfosit adı verilen tek bir hücre, kanser hücresine dönüşerek zamanla çoğalıyor ve kemik iliğinde, lenf düğümlerinde normal lenfositlerin yerini alıyor. Bu hücreler, normal lenfositlerin aksine enfeksiyonla mücadele etme yeteneğini kaybediyor" dedi.

KLL hastalığının, Türkiye’de de hematologların en sık gördüğü hastalıklardan biri olduğuna işaret eden Özcan, "Hastaların üçte ikisi 65 yaşın üstünde" diye konuştu.

-"Çok yavaş ilerleyen hastalar tedavisiz izlenebilir"-
Özcan, hastalığın erken evrelerinde bazı kişilerde olumsuz belirti yaratmadığını ancak iştahsızlık, kilo kaybı, gece terlemeleri, özellikle hareketle belirginleşen halsizlik, nefes darlığı, normal insanlara göre enfeksiyonlara daha yatkın olduklarından sık soğuk algınlığı, alt solunum yolu enfeksiyonları, idrar yolu enfeksiyonları geçirebileceklerini de söyledi.

Hastalıkla ilişkili yakınmaları bulunmayan ve hastalığı çok yavaş ilerleyen hastaların tedavisiz izlenebileceğini belirten Özcan, şöyle devam etti: "Tedavinin verilmemesi hastalarda tedirginlik yaratmamalıdır. KLL uzun süre, ilerleme olmaksızın, hastanın sağlık durumunu bozmadan gidebilen bir lösemi tipidir. Tedavisiz takip edilen hastalarda belli aralıklarla kan tetkikleri ve fizik muayenesi yapılır. Takiplerde evrede ilerleme olup olmadığı izlenir ve evre ilerlerse veya evre dışında kandaki lenfositlerin 6 ayda iki katı veya üzerine çıkması, sık tekrarlayan bakteriyel enfeksiyonların varlığı, hastalıkla ilişkili iştahsızlık, kilo kaybı, gece terlemesinin gelişmesi durumlarında da tedavi başlanabilir."

-"İki kan kanseri tedavisinde yerini aldı"-
Prof. Dr. Özcan, bu hastalıkta çeşitli kemoterapi seçeneklerinin mevcut olduğunu, ileri yaşta etkinliği yeterli ve yan etkisi az tedaviyi bulmanın her zaman sorun olduğunu ifade ederek, henüz araştırmaları devam eden yeni bir ilacın hastalıkta etkili olduğuna dair ön bulgular elde edildiğini müjdeledi.

ABD’nin Teksas Üniversitesi’ndeki M.D. Anderson Kanser Merkezi’nden Dr. Badoux XC ve arkadaşları tarafından yürütülen araştırmanın, ortalama 71 yaşında olan 65 hastada uygulandığını anlatan Özcan, ilacın hastalara ağızdan tablet şeklinde verildiğini bildirdi.

Özcan, uygulanan tedaviden çok önemli sonuçlar elde edildiğini vurgulayarak, "Uygulanan tedaviden yüzde 65 yanıt elde edildi. Günde tek doz 5 mg ile tedaviye başlayan hastalar, tedavinin 56. gününden sonra 25 mg tek doz şeklinde ilacı kullandı" diye konuştu.

Tıp camiasında önemli bir yer edinen "Blood Dergisi"nin 18 Ekim tarihli sayısında yayımlanan araştırmaya göre, "tedavi ile hastalığın 2 yıl ilerlemeden kalma olasılığının yüzde 60" olarak gösterildiğini ifade eden Özcan, şunları kaydetti:"Tedaviye bağlı en önemli yan etki ise enfeksiyondur. Bu, hastaların yüzde 13’ünde izlendi. Ayrıca başlangıçta hastaların yarısında hafif dereceli bir alevlenmeye yol açabiliyor.

Bu, bir kemoterapi ilacı değil. Yeni kuşak ilaçlardan ve bağışıklık sistemi üzerinde çeşitli etkileri olduğundan (bağışıklık sistemi değiştiricisi) olarak adlandırılıyor. Multiple Myeloma ve Miyelodisplastik Sendrom isimli iki kan kanseri tedavisinde yerini almış ve halen kullanılır durumda.

KLL de nasıl etkili olduğu konusuna gelince; birden çok etki mekanizması söz konusu. Birincisi, kanserli hücrenin etrafındaki hücrelerle ilişkisini-bağlantısını durduruyor. KLL hücreleri tarafından üretilen bazı maddelerin üretimini azaltıyor ve kansere karşı mücadelede önemli olan işlevsel T hücreleri etkin hale getiriyor.

Araştırma, ’kan kanserinde kemoterapisiz tedavi’ kavramını çağrıştırıyor. Bilim insanları, kanserde kemoterapisiz şifa sağlamak için uğraşıyor."

Havuç ve ıspanak kör eden "sarı leke"nin düşmanı



Uzmanlar, ileri yaşlarda ortaya çıkan ve körlüğe neden olan sarı leke hastalığına karşı sebze ve meyve tüketilmesini öneriyor.

Uzmanlara göre ıspanak, brokoli, havuç ve yaban mersini gibi "lutein" maddesinden zengin sebze ve meyvelerin bol miktarda tüketilmesi, ileri yaşlarda ortaya çıkan ve körlüğe neden olan "sarı leke" hastalığı riskini azaltıyor.

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Süleyman Kaynak, gözde "sarı leke" adı verilen bölgede, daha çok ileri yaşlarda görülen ve körlüğe neden olan hastalıkla ilgili bilgiler verdi.

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yaşam süresinin uzamasının, bu tür hastalıkların görülme sıklığını artıracağını belirten Kaynak, sarı lekenin körlüğe neden hastalıklar içinde katarakt ve glokomdan sonra üçüncü sırayı aldığını bildirdi. Kaynak, ancak, katarakt ve glokom ile ilgili farkındalığın artması ve tedavi yöntemlerinin gelişmesinin, sarı leke hastalığının daha büyük bir sorun haline gelmesini sağladığını söyledi.

-"Zengin fakir fark etmiyor"-
Bu hastalığın ekonomik gelişmişlikle ilgisinin bulunmadığını, zengin ya da fakir bütün dünya ülkelerinde benzer sıklıkla görüldüğünü ifade eden Kaynak, "Yaşlı nüfusun arttığı ülkelerde yaşa bağlı sarı leke hastalığı yüksek oranlarda ortaya çıkıyor" dedi.

Türkiye’de 2050 yılında yaşlılıkla ilgili sorunların artacağını, sarı leke hastalığının bu sorunlardan biri olacağını vurgulayan Kaynak, "65 yaş üstündekilerde bu hastalığın görülme sıklığı yüzde 10-30 arasında" dedi.

Hastalığın görülme sıklığında özellikle 65 yaş sonrasında büyük artış olduğuna dikkati çeken Kaynak, "İnsanlar çok yaşamak istiyor, ama yaşlandıkça bu tür sorunlarla karşılaşma riski de artıyor" ifadesini kullandı.

Türkiye’de bu hastalıktan kaynaklanan ekonomik kaybın ortalama 3 milyar TL olduğunu, uygun tedavi yöntemleri uygulanması halinde kamu harcamasının 0.1 milyar TL olacağını ifade eden kaynak, "Bütün hastalara ulaşılıp tedavi uygulanmasıyla kamunun yapacağı harcama, bu hastalıktan dolayı oluşacak ekonomik kaybın ancak yüzde 4’ünü oluşturuyor. Dolayısıyla hastalara ulaşılıp tedavi uygulaması, ülke ekonomisine de büyük katkı sağlayacaktır" bilgisini aktardı.

Gerekli tedavilerin uygulanmaması halinde hastaların çok kısa sürede görme kaybına uğradığını, bunun da beraberinde psikolojik ve sosyal sorunlar getirdiğini anlatan Kaynak, hastaların yüzde 40’ında 5 yıl içinde ikinci gözde aynı hastalığın ortaya çıktığını söyledi.

Hastalığın görülme riskinin yaş ilerledikçe arttığını, aile öyküsü bulunması, hava kirliliği, sigara, yüksek kan basıncı, açık göz rengi, aşırı ışık ve güneşe maruziyet, yanlış beslenme ve obezitenin riski artırdığını bildiren Kaynak, hastalığın en önemli belirtisinin görme keskinliğinin azalması, nesnelerin eğri görülmesi ve renklerin kaybolması olduğunu belirtti.

Bu hastaların minare ya da direk gibi çevrelerindeki uzun nesneleri eğri, kişileri dumanlı gördüklerini anlatan Kaynak, hastalığın tedavisinde erken tanının çok önemli olduğunu, bu belirtilerin ortaya çıkması halinde hemen bir göz hekimine başvurulması gerektiğini söyledi.

Prof. Dr. Kaynak, hastalıktan korunmada beslenme, sigara ve aşırı güneş ışığından uzak durmanın önemine işaret ederek, şu bilgileri aktardı:"Gözdeki sarı leke bölgesi, gerçekten sarı renktedir ve makula boyaları bulunur. Bunlar makulayı ışıktan korur ve antioksidan etkileri nedeniyle sinir hücrelerini korur. Bu boyalar yaşla birlikte azalır. Özellikle ileri yaşlarda, ’lutein’ denilen ve bitkilerde bulunan sarı renkli organik renklendiriciden zengin besinler tüketmek, bu hastalıktan korunmada etkilidir. Çünkü lutein maddesiyle makula yoğunluğu korunabilir, böylece gözde savunma bariyerleri kurulur. Bu nedenle ıspanak, brokoli, havuç ve yaban mersini gibi ’lutein’ maddesinden zengin sebze ve meyvelerin bol miktarda tüketilmesi, sarı leke hastalığının görülme riskini azaltır. 50’li yaşla birlikte vejateryan beslenme benimsenmelidir."

Bu hastalığın tanısında, 60-65 yaş arasındakilerin göz muayenelerinde göz bebeğinin büyütülüp arkasına bakılması gerektiğini bildiren Kaynak, tedavide göz içine enjekte edilen ilaçların kullanıldığını söyledi.

Bunların üç ay boyunca, her ay birer doz uygulandığını, hastalığın ilerlemesi durdurulamadığı takdirde ikinci bir 3 aylık tedaviye daha başlandığını belirten Kaynak, "Bu tedavi SGK tarafından karşılanıyor, ancak 6 ayın sonunda hastalığın ilerlemesi durdurulamazsa devlet yeni tedaviyi karşılamıyor" şeklinde konuştu.

İnternette izliyorlar; ameliyattan kaçıyorlar



Bazı hastaların, internet sitelerinde ameliyat görüntülerini izledikten sonra tedirgin olarak, cerrahi operasyondan vazgeçtikleri bildirildi.

Ortopedi ve Travmotoloji Uzmanı Op. Dr. Bünyamin Berber: "Ortopedik ameliyatlarda, motorize aletlerle delerek, keserek işlem yapılıyor. Bunları internetten izleyen hastayı ameliyata ikna etmekte güçlük çekiyoruz"

"İnternetteki kanlı görüntüler yerine ameliyatlar, animasyon, şekil ya da çizimle gösterilebilir"

Ameliyat olacak hastaların, internet sitelerinde izledikleri kanlı ameliyat görüntüleri nedeniyle cerrahi operasyonlardan kaçtıkları ve tedavilerini geciktirdikleri bildirildi.

Çukurova Dr. Aşkım Tüfekçi Devlet Hastanesi Ortopedi ve Travmotoloji Uzmanı Op. Dr. Bünyamin Berber,yaptığı açıklamada, ameliyata karar verdikleri hastaları Sağlık Bakanlığının belirlediği formlarla bilgilendirdiklerini söyledi.

Hastaların farklı kaynaklardan kendilerini bekleyen cerrahi operasyonu araştırma merakı olduğunu vurgulayan Berber, ameliyat gününün belirlenmesinin ardından hastaların operasyonla ilgili bilgi toplamaya başladığını belirtti.

Özellikle son yıllarda sayıları giderek artan cerrahi operasyon görüntüsü ya da fotoğraflarının da yer aldığı internet sitelerinin ilgi gördüğüne dikkati çeken Berber, hastaların merakını gidermek için de farklı sitelerden ameliyatıyla ilgili görüntüleri tekrar tekrar izlediğini kaydetti.

Bu görüntülerden etkilenerek ameliyatlardan kaçan hastalarının olduğunu anlatan Berber, "Geçmiş yıllarda hastalara ameliyat olmaları yönünde tavsiyede bulunduğumuzda hiç itiraz etmeden kabul ederlerdi. Ancak internetin yaygınlaşması ve sağlıkla ilgili sitelerin sayısının artmasıyla her ameliyatın görüntüsü sanal alemde mutlaka bulunabiliyor. İnternette yayınlanan ameliyat görüntülerinin kanlı bir şekilde gösterilmesi hastalarımızı olumsuz yönde etkiliyor" diye konuştu.

Özellikle gençlerin internet ortamında ameliyatları en detaylı şekilde izlediğini ve yakınlarına izlettiğini vurgulayan Berber, "Ortopedi ameliyatları, vücut üzerinde kalıcı etkiler bırakan ameliyatlardır. Ortopedik ameliyatlarda, motorize aletlerle, delerek, keserek işlem yapılıyor. Bunları internetten izleyen hastayı ameliyata ikna etmekte güçlük çekiyoruz" dedi.

İkna olsalar bile ameliyata endişe içinde giriyor

Bazı hastaların "Bana yapacağınız ameliyatı internetten izledim. Vahşice bir ameliyattı. Aynısını mı yapacaksınız?" diye sorular yönettiğini anlatan Berber, şöyle devam etti:

"Biz hastayı ameliyattan korkutmak yerine onu rahatlatacak cümleler kuruyoruz. Ancak bazı hastalarımız izlediği ürkütücü görüntüler nedeniyle "kemiği mi deleceksiniz, kıracak mısınız, beni kesecek misiniz?’ diyerek ameliyatını erteliyor. Hasta, izlediği görüntülerin kendisine uygulanacağını düşündüğünde ürküyor. Biz de sağlığına kavuşabilmesi için ameliyatın yapılması gerektiğini, cerrahi operasyonların planlı, programlı yapıldığını, göründüğü gibi kesme biçme işlemi yapmadıklarını söyleyerek bazılarını ikna ediyoruz. İkna ettiklerimiz ne kadar anlatsak da biraz korku ve endişe ile ameliyata giriyor."

İnternetten bazı ameliyatların görüntülerinin gösterilmesinin faydalı olabileceğini ancak kanlı gösterimlerin hasta ve yakınları açısından uygun olmadığını vurgulayan Berber, "Bu ameliyatların herkese açık sitelerde yayınlanıp yayınlanmaması tartışılabilir. Hangi görüntülerin yayınlanıp yayınlanmayacağına Sağlık Bakanlığının belirleyeceği bir etik kurul karar verebilir. Hastalar üzerinde olumsuz etkiye neden olabilecek görüntüler süzgeçten geçirilebilir. İnternetteki kanlı görüntüler yerine ameliyatlar animasyon, şekil ya da çizimle gösterilebilir. Bu uygulamalar hasta açısından daha bilgilendirici olabilir" dedi.

Hastalara, izledikleri ameliyat görüntülerinin kendilerine fayda sağlamayacağını belirten Berber, doktorların verdiği bilgilendirici yazıları okumalarının daha doğru olduğunu belirtti. Berber, söz konusu görüntülerin tıp fakültesi öğrencileri ve asistanlar için yararlı olabileceğini sözlerine ekledi.

Çikolata kisti: Acı çikolata!



Şiddetli adet sancısı yaşayan, derin cinsel aktivite de ağrısı olan, kasık, karın ağrısı yaşayan, kanlı dışkı, idrarda kan ve yanma, adet kanamasıyla birlikte eş zamanlı burun kanaması, vücudun çeşitli yerlerinde morluklar oluşan, üreme çağındaki kadınlar dikkat!

Avrupa Tüp Bebek ve Kadın Sağlığı Merkezi Doktorlarından Op. Dr. Serhat Partalcı; boza kıvamında erimiş çikolataya benzediği için “çikolata kisti” denilen hastalığın yumurtalıklara ve kordonlara ulaştığında hamile kalmayı engellediğine dikkat çekiyor.

Op. Dr. Serhat Partalcı; çocuk sahibi olmakta güçlük çeken kadınların %40'ında görülen çikolata kisti yani tıp dilinde endometriozisin, çok nadir olarak menopozdaki kadınlarda ve hatta tıp literatüründe erkelerde bile görülebildiğini bildiriyor. Hiçbir şikayeti olmayan kadında da rastlantısal olarak görülebilen çikolata kistinin sıklıkla belirti vermeden de oluşabildiğine değiniyor. Dr. Partalcı; her ay gebeliği oluşturacak şekilde hazırlanan ve gebelik olmadığı zamanlarda yeterli hormon desteği alamayan, adet kanaması halinde dökülen özel hücre tabakasının, vücutta rahim dışında başka bir alanda bulunması ile oluştuğunu belirtiyor. Çikolata kistinin yerleştiği bölgeye, yayılımına, derinliğine ve büyüklüğüne göre sınıflandırıldığını söylüyor. Hastalığın evresinin yarattığı şikayetler ile bağlantısı olmadığını sözlerine ekliyor.

Nasıl Bir Tedavi?
Avrupa Tüp Bebek ve Kadın Sağlığı Merkezi Doktorlarından Op. Dr. Serhat Partalcı; bu hastalığın kalıcı tedavisinin olmadığını, uygulanan tedavilerin amacının ağrıyı gidermek ve hastalığın ilerlemesini ortadan kaldırmak şeklide olduğunu belirtiyor. Çikolata kistini engelleyen iki doğal durumun hamilelik ve menopoz olduğunu sözlerine ekliyor. Partalcı, hastalığın hafif seviyelerinde hormonal, ileri aşamalarında ise cerrahi tedavilerin uygulandığını söylüyor. Kısırlık nedeniyle cerrahi tedavi uygulayan kişilerin 6 ay içinde kendiliğinden hamile kalamamış ise yardımcı üreme tekniklerine başvurmaları gerektiğine değiniyor. Bu grup hastalarda özellikle büyük çikolata kisti çıkarılmış ise yumurtalıkların rezervinde azalma oluşabiliyor. Aşılama sonrası gebelik oluşmamışsa mutlaka tüp bebek tedavi yöntemlerine başvurmalarını tavsiye ediyor.

Van için Herkes Tek Yürek!

Van Depremi'ne duyarlılık gösteren ve zor durumda olan depremzedelere yardım elini uzatmak isteyen vatandaşlarımız için bir liste hazırladık. Aşağıdaki kanallardan dilediğinizi seçerek yardımlarınızı en kolay şekilde Van'a ulaştırabilirsiniz:

1. KIZILAY
2868'e tüm operatörlerden boş bir SMS göndererek Kızılay'a 5 TL bağışta bulunabilirsiniz.

Ayrıca havale yoluyla destek olmak isteyenler, tüm bankalardaki "Türk Kızılayı" hesaplarından bağış yapabilir. Ayni bağışlar Türk Kızılayı lojistik merkezleri ve şubeleri tarafından kabul edilecektir. Tüm Kızılay şubelerinin iletişim numaralarını buradan öğrenebilirsiniz.

2. AKUT
Tüm GSM operatörlerinden 2930'a göndereceğiniz AKUT yazan bir SMS ile AKUT'a 5 TL bağışta bulunabilirsiniz.

Kredi kartını kullanarak internet üzerinden bağış yapmak isteyen vatandaşlarımız CardFinans ya da diğer banka kartlarını kullanarak bağışta bulunabilirler.

Havale/EFT için Banka Hesap Numaraları;
T. İş Bankası - Gayrettepe Şubesi - TR14 0006 4000 0011 0800 6666 63
Finansbank - Gayrettepe Şubesi - TR92 0011 1000 0000 0001 9576 70
Garanti Bankası - Ortaklar Cad. Şubesi - TR26 0006 2000 3570 0000 0029 30

3. BAŞBAKANLIK YARDIM KAMPANYASI
Başbakanlık tarafından Van’da yaşanan deprem nedeniyle başlatılan yardım kampanyası çerçevesinde saptanan banka hesap numaralarına buradan ulaşabilirsiniz.

4. KARGO FİRMALARI
Yurtiçi Kargo, PTT Kargo, MNG Kargo ve Aras Kargo yardım gönderilerini ücretsiz olarak ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaktadır.

5. HÜRRİYET EVLERİ
Deprem sonrası yaralarını sarmaya çalışan ve kış öncesinde evsiz kalan Van için Hürriyet Gazetesi de büyük bir seferberlik başlattı. Hürriyet, Van’da kış koşullarına dayanıklı, mutfak, banyo ve tuvaleti olan "Hürriyet Evleri" kuracak. Kızılay işbirliğinde başlatılan kampanya ile her biri 6 bin liraya kurulacak evler, evsiz kalan vatandaşlara sıcak bir yuva olacak.

Van Depremi - Hürriyet Gazetesi Bağış Hesapları
T. İş Bankası Mithatpaşa Şubesi
4228 - 0971947 / IBAN TR370006400000142280971947 
T.C. Ziraat Bankası Kızılay Şubesi
Hesap No 685-2868-5189 / IBAN TR060001000685000028685189
Garanti Bankası Kızılay Şubesi
Hesap adı: Van Depremi - Hürriyet
Şube: 082 Hesap No: 6294703 / IBAN TR72 0006 2000 0820 0006 2947 03

Yapacağınız ufak bir yardım zor durumdaki bir çok insanı hayata bağlayan bir umut olacaktır. Mesajımızın ulaştığı herkesi, deprem bölgesinde yardıma ihtiyacı olan vatandaşlarımıza yardım etmeye davet ediyoruz.


Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

25 Ekim 2011 Salı

Cam parçasında çok yüksek elektrik enerjisi...



Bir grup malzeme bilimcisi çok ince üretilmiş bir endüstriyel cam parçasında çok yüksek miktarlarda elektrik enerjisini depolamayı başardılar. Kapasitörlerin bir parçası olarak iki metal tabakanın arasına yerleştirilen bu cam şeritler, kalp ritmini düzenleyici defibrilatör gibi cihazlarda çok yüksek miktarda enerjiyi bir anda boşaltabiliyor.
Hatta bu kapasitörlerin yeni nesil elektrikli taşıtlarda enerji kaynağı
olarak kullanılabileceği düşünülüyor.Genellikle dikdörtgen plaka şeklinde malzemeden yapılan kapasitörler, bataryaların yapamadığı görevleri yapabildiği için, elektronik alanında hayati öneme sahip. Her bir kapasitör,
dielektrik ismi verilen ve elektrik enerjisini depolayıp birdenbire büyük miktarlarda boşaltabilen yalıtkan bir malzeme içerir. Kapasitörlerin bataryalara oranla çok hızlı bir şekilde şarj edilebilme ve bu enerjiyi boşaltma kapasitelerine sahip olmaları onları, fotoğraf makinesi flaşları ve dizel motorların marş düzenekleri gibi, güçlü enerji sinyallerine ihtiyaç duyulan durumlarda çok kullanışlı hale getirir. Aynı zamanda kapasitörler, sadece binlerce kezle sınırlı dolup boşalabilme kapasitesine sahip olan bildiğimiz şarj edilebilir pillerden farklı olarak, milyonlarca kez
şarj-deşarj olabilme kapasitesine sahiptir. Araştırmacılar modern cihazların artan elektrik gücü ihtiyaçlarını karşılamak için daha çok elektrik depolayabilen malzeme arayışı içerisindeler ve endüstriyel cam teknolojisi de bu noktada karşımıza çıkıyor. Endüstriyel camlar evlerimizde kullandığımız pencere camlarından ve aynalardan çok daha sağlamdır ve tekrarlanan kimyasal tepkimelere karşı daha dayanıklıdır. Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Pennsylvania Devlet Üniversitesi Malzeme Bölümü’nden araştırmacılar, plazma ve LCD televizyonlarda kullanılan baryum alüminyum borosilikat olarak adlandırılan çok ince bir endüstriyel camın, yüksek-enerji depolayan kapasitörlerde günümüzde yaygın olarak kullanılan polipropilene kıyasla iki kattan daha fazla elektrik depolayabildiğini keşfettiler. Materials Letters dergisinin internet sayfasında bildirildiğine göre araştırmacılar, 50 mikrometre (bir saç telinin yarıçapı) kalınlığındaki cam parçalarını 10-20 mikrometre kalınlığa inene kadar aside maruz bıraktılar. Daha sonra, elde ettikleri malzemeyi iki elektrot arasına sıkıştırıp artan miktarlarda elektrik akımı vermek suretiyle malzemenin elektrik enerjisine
dayanma eşiğini tespit ettiler. Malzeme bu eşiğe (yaklaşık 22.000 Volt) ulaştığında depolanan enerji, yazarlardan biri olan Nicholas Smith’in ifadesiyle, “havadaki bir şimşek gibi” boşaldı. Smith’e göre bu kadar yüksek miktarlarda enerji depolayabilme kapasitesi, camı kapasitör ve benzeri enerji depolayan ürünler üzerine çalışan insanların ilgi odağı haline getirmiştir. Maliyetinin de düşük olması, bu malzemeyi, maliyeti genelde yüksek olan özel polimerler veya nanobileşikler üzerinde çalışan araştırmacılar açısından daha da cazip hale getirmiştir.

Güneş Enerjili Bayan Çantası



Çanta ve ayakkabı bayanların para harcamak için hazır oldukları en önemli iki ürün. Diffus Design firması (Danimarka), Alexandra Enstitüsü ve ünlü dikiş uzmanı Forster Rohner'in özel olarak tasarladığı güneş panelli bu çanta bayanlar için enerji kaynağı olacak gibi görünüyor.
Mobil aygıtları şarj etmek için tasarlanan Solar Çanta (Solar Handbag) gizli fakat çok güçlü Lityum-ion pillere sahip.
zamazing

Alzheimer için GPS’li ayakkabı...



ALZHEİMER hastaları için geliştirilen GPS’li ayakkabılar bir hafta içerisinde ABD’de piyasaya sürülecek. Yaklaşık 300 dolara satılacak ayakkabılar sayesinde Alzheimerlilerin kaybolma sorununun engellenebileceği belirtiliyor.
Topuk bölümüne yerleştirilen GPS cihazıyla ayakkabıyı giyen kişinin nerede olduğu belirlenebiliyor. Ayrıca Alzheimer hastasının yaşadığı evin etrafına sanal bir çit oluşturulabilecek.
Ayakkabıyı giyen kişi bu sınırı geçerse istenilen cep telefonuna veya bir bilgisayara uyarı mesajı gönderilecek.
Tek başına sokağa çıkan Alzheimer hastaları hafıza kaybı nedeniyle tekrar evine dönemeyebiliyor, günlerce kaybolabiliyor.

18 Ekim 2011 Salı

Balık pedikürüne dikkat!



Bağışıklık sistemi zayıf olan kişiler veya farkında olmadıkları bir hastalığa sahip kişiler balık pedikürü olarak bilinen yöntem nedeniyle enfeksiyon kapma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Son zamanlarda popüler olan bu yöntemde müşteriler ayaklarını su dolu ve onlarca kangal balığının bulunduğu bir küvete sokarlar. Bu balıklar ayaklardaki ölü derileri ısırarak temizlemektedir.

Uygulayıcılar riskin çok az olduğunu belirtse de sedef ve diyabet hastalarına bu yöntemi bağımlılık haline getirmemeleri söylenmektedir.

Özellikle Asya'da yaygın olan bu yöntem Amerika'nın bazı eyaletlerinde açık yaralardan enfeksiyon yaydığı gerekçesiyle yasaklanmıştır.

The Health Protection Agency(HPA-Sağlık Koruma Ajansı) konu ile ilgili yeni bilgiler yayınlamıştır. Balıkların içerisinde bulunduğu küvetteki mikroorganizmalar ve enfeksiyonlar balıklardan insanlara, sudan insanlara veya su aracılığıyla kişiden kişiye geçebilmektedir.

HPA'nın danışman epidemiyoloğu Dr. Hilary Kirkbride, "Bu salonlarda sıkı hijyen politikası benimsendiği takdirde enfeksiyon riski çok azdır. Ancak yine de bazı kişilerde bu risk çok fazladır. Bu nedenle bu güzellik salonlarında kişinin bilinmeyen bir rahatsızlığının olup olmadığının tespiti çok önemlidir. Uygulamadan önce var olan cilt sorunları ve açık yaralara çok dikkat edilmelidir.

Kangal balıkları(Garra rufa) dişi olmayan bir çeşit balık türüdür ve bu uygulamalarda kullanılmaları sayesinde üne kavuşmuştur.

HPA'da sağlık koruma servisi müdürü olan Dr. Paul Cosford'a göre, balık küvetlerindeki risk sıkı temizlik kontrolleri sayesinde en aza indirilebilir.

Soğuktan koruyan bitkisel kök hücre jeli



Cildi kuru olanlar için özel; Bitkisel Kök Hücre Jeli

Kök hücrenin vücut üzerinde olduğu kadar, cilt üzerinde sağladığı mucizevi etkiyi sanırız artık bilmeyen kalmadı. Annagaspi’nin klinik deneyleri yapılmış ve FDA onaylı üst sınıf “Bitkisel Kök Hücre” kremlerine bir yenisi daha eklendi.
Soğuk havanın geldiği şu günlerde cildinizi soğuktan korumak, çatlamasına, kurumasına, kırışmasına engel olmak, cildinizi beslemek, onarmak ve cilt lekelerini gidermek için yardımcı olan Annagaspi, Yoğun Nemlendirici Bitkisel Kök Hücre jeli bugüne kadar kozmetiklerde görmeye pek alışık olmadığımız yeni bitki ekstreleri de içeriyor. Bezelye proteini, shea fındığı, manolya ağacı kabuğu , yalancı mazı, Çin çayı, greyfurt, papatya, ak söğüt gibi yoğun bitki kök hücrelerini içeriğinde bulunduran krem arı balsamı ile formülünü daha da güçlü ve uzun süreli kılıyor.
Fiyatı: 68 TL

Kötü bir haberimiz var!



Botoksun, uygulandığı bölgedeki kırışıklıkları yokederken, başka bölgelerde yeni kırışıklıkların oluşmasına neden olabildiği bildirildi.

Estetik alanında son yıllarda sıkça başvurulan bir yöntem olan botoksun, uygulandığı bölgedeki kırışıklıkları yok ederken, başka bölgelerde yeni kırışıklıkların oluşmasına neden olabildiği bildirildi.


"Journal of Cosmetic Dermatology" dergisinde yayımlanan araştırmada, New York’taki Weill Cornell Tıp Kolejinden David Becker, bir bölgeye botoks uygulandığında enjeksiyon yapılmayan bölgelerdeki mimik kaslarının yeni ve hatta daha görülür kırışıklar oluşmasına neden olduğu konusunda uyarıda bulundu.

Becker, botoks uygulanan kadınların genellikle burun köprüsü boyunca çizgiler oluştuğu örneğini de verdi.

Günde ortalama 30 botoks enjeksiyonu yapan Doktor Neil Sadick ise bunun kısmen doğru olabileceğini belirterek, ancak botoks uygulamasıyla genel olarak tüm yüzde bir iyileşme görüldüğünü kaydetti.

Araştırma, İtalyan gazetesi La Stampa’da yayımlandı.

Doğru adım atarak güzelleşin!



Estetik ameliyat ile güzel bir görünüme sahip olmak isteyen kişilerin bazen çevresindeki insanların baskısıyla ani ve yanlış operasyon kararı alabildiğini belirten ünlü Estetik, Plastik ve Rekonstruktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Alper Tuncel, operasyon sonrasında istenilen sonuca ulaşılamaması durumunda kişinin büyük bir yıkım yaşabileceğinin altını çiziyor.

Kişinin kendi hür iradesiyle estetik operasyon yaptırmaya karar vermesinin önemini vurgulayan Op.Dr. Alper Tuncel, güzelleşmek amacıyla vücudunda değişiklik yaptırmak isteyen kişilere estetik operasyon öncesinde yapılması gerekenleri 10 adımda sıralıyor.

1. İnce eleyip sık dokuyun
Estetik operasyon için cerrah seçiminde araştırmaya internetten başlamak iyidir ancak sonrasında medya, yayınlar ve çevrenizden gelen yorumlara göre de bir değerlendirme yapılmalı

2. Listeyi daraltın
Estetik ameliyat yaptıracak kişi kendisine uygun olan maksimum 3-4 cerrahın ismini belirlemeli

3. Tanınırlık ve bilinirliğin etkisi
Medyada çok fazla yer alan cerrahları körü körüne tercih etmek yerine ihtiyatla yaklaşılmalı

4. Objektif değerlendirme yapın
Bir plastik cerraha gidilerek estetik yaptırmak istenen bölgeyle ilgili mutlaka profesyonel ve objektif görüş alınmalı

5. Alternatifleri kontrol edin
Operasyon için görüşmeye gidilen ilk cerrahı diğer alternatiflerle bakmadan tercih etmek yanlış sonuçlar doğurabilir.

6. Yaşın uygunluğu ve doğru zamanı bekleyin
Bazı estetik operasyonları için yaş önemli bir kriter olduğuna değinen Op.Dr. Alper Tuncel örneğin, kepçe kulak için yapılacak ameliyatın okul öncesi dönemde yapılmasını, meme büyütme için 18 yaşın beklenmesini, yüz gerdirme içinse orta yaş ve sonrası dönemlerde yapılmasının uygun olduğunu belirtiyor.

7.Gerçekleşmiş operasyonların fotoğraflarını inceleyin
Yapılacak görüşmede estetik cerrahın önceki operasyonlarından fotoğrafları incelemek için ısrarcı olunmalı

8. Tüm soru işaretlerini ortadan kaldırın
Yapılacak görüşme öncesinde estetik yaptıracak kişinin kafasında soru işareti kalmaması ve unutmamak için önceden rahatsızlık yaratan tüm sorular kağıda yazabilir. Görüşme sırasında tüm şüpheler sorulara gelecek cevaplarla ortadan kaldırılabilir.

9. Hayalci olmayın ama kararlı olun.
Cerrah estetik ameliyat yaptırmak isteyen kişinin önce fotoğrafını çekecektir ve ameliyat sonrasında nasıl olacağını gösterecektir. Gösterilecek görüntü tahminidir. Görüntünüzün fotoğrafınızdan daha iyi olacağına emin olabilirsiniz.

10. Cerrahın ana ilgi alanını bilmek
Her Plastik Cerrah her türlü estetik işlemi yapabilir ama özellikle ilgilendiği operasyonları daha iyi yapacaktır.

Efsane Oyun Uncharted 3 Ünlülerin Sesi ve 3D Desteği ile Satışa Çıkıyor! Üstelik Tamamen Türkçe!


Çıktığı günden bu yana satışı milyonları bulan ve geçtiğimiz ay yayınlanan beta sürümü ile meraklılarının yüzünü güldüren Uncharted 3: Drake’s Deception, multiplayer uyumlu ve Türkçe seslendirmeli olarak satışa çıkıyor.

Türkçe seslendirmeyi ise Türkiye televizyonlarının en ünlü isimleri üstlenmiş. Uncharted 3, bu yönü ile oyun zevkini ve eğlencesini bize daha yakın ve sıcak bir noktaya taşıyabilmiş. Bu ünlülerin kim olduklarına da kısaca göz atalım:

Ana karakter Nathan Drake’i, en son Muhteşem Yüzyıl’daki Pargalı Damat İbrahim Paşa rolü ile gönüllere taht kuran Okan Yalabık seslendiriyor. Drake’in en iyi dostu Victor Sullivon karakterini ise en son Behzat Ç. dizisindeki Şevket rolü ile ön plana çıkan Ege Aydan seslendiriyor. Serinin üçüncü oyununun esas kötü karakteri olan Katherine Marlowe’ye ise yılların tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu Betül Arım sesiyle hayat veriyor. Oyundaki diğer karakterlere de yine ünlü dizi ve sinema oyuncuları ses veriyor. Chloe karakterini Dolunay Soysert, Elena’yı Ceyda Düvenci ve Cutter’ı da Hakan Vanlı seslendiriyor.

Oyunu satın almak için çıkmasını beklemeyen sıkı Uncharted hayranları da oyuna özel hediyeler kazanıyor! Ön sipariş verenlere Uncharted 3 ajandası, TeknoSA’dan ön sipariş edenlere ise Uncharted 3 PlayStation 3 kaplaması hediye ediliyor.

Özel Uncharted 3 hediyeleri kazanmak ve PlayStation ile ilgili en güncel haberler için https://www.facebook.com/PlaystationTr sayfasını takip edin!


Bir bumads advertorial içeriğidir.

14 Ekim 2011 Cuma

Kış aylarında doğru ve sağlıklı beslenme için



Kış aylarında doğru ve sağlıklı beslenme için hangi gıdaları tüketmeliyiz? Soğuk havalarda hangi besinler vücudumuza iyi gelir? Soğuk aylardan sağlıklı beslenme tüyoları nelerdir? Kışın sağlıklı beslenme önerileri nelerdir? Kışın doğru ve sağlıklı beslenmek için hangi yiyecekleri daha fazla tercih etmeliyiz?

İşte soğuk kış aylarında doğru ve sağlıklı beslenme bilgileri
Vücudunuzu kışa hazırlayın. Soğuk havanın yavaş yavaş tüm yurtta etkisini hissettirdiği bu günlerde, doğru ve sağlıklı beslenme hastalıklara karşı vücut direncini artırmada büyük önem taşıyor..

Uzmanlar, vatandaşların kış sebze ve meyveleriyle birlikte antimikrobiyel etkisi yüksek olan soğan ve sarımsağa sofralarında yer açması gerektiğine dikkati çekiyor.

Mevlana Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Yüksek Okulu Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Akman, AA muhabirine yaptığı açıklamada, insanın doğal savunma sisteminin, vücudu hastalıklardan en iyi koruyan sistem olduğunu söyledi.

Akman, vücudun yapı taşı olması bakımından protein kaynaklarının ve günlük alınan protein miktarının vücut direnci açısından çok önemli olduğunu, düzenli protein alımıyla doğal savunma sisteminin korunabileceğini belirtti.

Soğuk havalarda mevsim meyve ve sebzelerinin tüketimine ağırlık verilmesi gerektiğini ifade eden Akman, güne portakal, greyfurt ve mandalina karışımından yapılan taze sıkılmış meyve suyu ile başlamanın hastalıklara karşı vücut direncini artıracağını bildirdi.

Sabah kahvaltısında bol protein alınması, taze nane, maydanoz, marul gibi yeşil sebzelerin tüketilmesinin vücudu zinde kılacağını anlatan Akman, ”E ve C gibi antioksidan taşıyan vitaminlerle bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklara karşı vücut direncini artırabiliriz. Bu vitaminleri taşıyan sebze ve meyveler iyice yıkandıktan sonra kabuklarıyla tüketilmeleri daha sağlıklı. Portakal ve mandalina gibi turunçgiller, içerdikleri zengin C vitaminiyle vücudun savunma mekanizmasını kuvvetlendirir” diye konuştu.

Soğan ve sarımsak sofranın baş tacı olmalı
Herhangi bir sağlık sorunundan dolayı yasak veya sınırlama olmaması durumunda yumurta, kırmızı et, tavuk, balık, peynir, süt ve yoğurt tüketiminin artırılması gerektiğini vurgulayan Akman, “Yine sarımsak antimikrobiyel özelliğinden dolayı bağışıklık sistemini güçlendirdiriyor. Ayrıca kanın akışkanlığını sağlayarak kolestrolün düşmesini sağlıyor. Yemeklere eklenen sarımsak miktarının arttırılması bağışıklık sistemini güçlendirecektir. Soğuk havalarda vücut direncini artırmak ve hastalanmak istemeyenler kış sebze ve meyveleriyle soğan ve sarımsağı sofradan eksik etmemeli.” diye konuştu.

Kolon kanserinden korunmak için



Kolon kanserinden korunmak için hangi gıdaları tüketmek gereklidir? Lifli kıdalar kanserden koruyor mu? Kanserden koruyan besinler nelerdir?

İşte kolon kanserinden koruyabilecek bir gıda daha!
Lifli gıdalar kolon kanserinden koruyabiliyor.

Tahminen her 18 kişiden birinin, kolon kanserine yakalanma riski bulunduğunu ve bunun son derece önemli bir sorun olduğuna işaret eden Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Nejat Gülgör, bu kanserden korunmak ve erken teşhis için dikkat edilmesi gerekenleri sıraladı

Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Nejat Gülgör, kalın bağırsak (kolon) kanserinin, mide bağırsak sisteminde en sık görülen kanserleri olduğunu ve Batı ülkelerinde yaşam boyu bu kansere yakalanma riskinin yaklaşık yüzde 6 olduğunu söyledi.

Op. Dr. Nejat Gülgör, Bağırsak kanserlerinin esas nedenin bilinmemekle birlikte, risk faktörlerinin ortaya konularak nedenler ve korunma ile ilgili birçok çalışma yapılrığını söyledi. Gülgör, “Kalın barsak kanseri sanayileşmiş ülkelerde daha sık görülür. Yağlı, yüksek kalorili ve posa içermeyen gıdalarla beslenme risk olarak kabul edilmektedir. Kesin olarak kanıtlanmamakla birlikte lifli gıdaların tüketilmesi bağırsaktaki zehirli maddeleri seyreltmek ve kolon kanserinden korunmak açısından önemli olduğu kabul edilmektedir. Ayrıca brokoli gibi sebzelerde olan ve kanserojen etkenleri yok eden bazı maddelerin koruyucu olduğu ileri sürülmektedir” dedi.

ASPİRİN VE BENZERİ İLAÇLAR FAYDALI OLABİLİR
Kalsiyumun kalın barsak kanserinden korunmada faydası olduğunu belirten çalışmalar olması nedeniyle, kalsiyumdan zengin süt, yoğurt gibi gıdaların tüketilmesinin faydalı olabileceğini belirten Gülgör, ayrıca tartışmalı olmakla birlikte A, C,E vitaminlerinin ve çinkonun kansere karşı koruyucu olabileceğinin öne sürüldüğünü belirtti. Op. Dr. Nejat Gülgör, “Yine kesin olmamakla birlikte aspirin ve benzeri bazı ilaçların kanser ve kansere neden olan poliplerden korunmak için faydalı olabileceği iddia edilmektedir. Düzenli spor yapılmasının da, kansere karşı koruyucu olabileceği ileri sürülmektedir” dedi.

AKRABALARDA VARSA RİSK DAHA DA YÜKSEK
“Alkol ve sigara”nın da içilen miktar ve yıla bağlı olarak polip ve kanser gelişimini arttırdığına ait çalışmalar bulunduğunu aktaran Op.Dr. Gülgör, bazı çalışmalarda “demir” ilacı alan kişilerin beraberinde “alkol” almasının kanser artışına yol açabileceğini söyledi.
Akrabalarında kolon kanseri bulunan kişilerin bu kansere yakalanma risklerinin, diğer kişilere göre 2 ile 4 kat fazla olduğunu kaydeden Gülgör, bu nedenle, akrabalarında bağırsak kanseri olanların çok daha dikkatli olması gerektiğini ve ayrıca Ülseratif kolit ve Crohn hastalığı gibi iltihabi bağırsak hastalığı olan kişilerin kanser gelişimi açısından yüksek riskli olması nedeniyle düzenli kontrollerinin yapılması gerektiğinin önemi belirtti.

Kolon kanserlerinin genellikle bağırsakta oluşan poliplerin sebep olması nedeniyle, bu poliplerin kansere dönüşmeden önce tespit edilebilmesi ve çıkarılmasının önemine değinen Op. Dr. Nejat Gülgör, “Bu nedenle hiçbir şikayet olmasa bile 50 yaşından sonra mutlaka bağırsak taramalarının yapılması, bunun içinde her yıl “dışkıda gizli kan” taraması 5 yılda bir “kolonoskopi” ile inceleme önerilmektedir” dedi.

Dövme boyasının zararları



Dövme boyasının zararları nelerdir? Dövme cilt kanseri yapar mı? Dövmenin cilde ne gibi zararları olur? Dövme cilde zararlımıdır?

İşte yapılan sonr araştırmaya göre dövme boyalarının cilt üzerindeki etkileri…
Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan araştırmaya göre, dövme boyalarının cilt kanserine neden olduğu saptandı. Bir çok kişinin severek yaptırdığı dövmelerin, mürekkebinde bulunan, kurşun, nikel ve titanyum cilt kanserine neden oluyor.
Cilt kanserini tetikleyen bu maddeler, dövme yaptıran kişileri olumsuz etkiliyor. Özellikle siyah mürekkeplerde bulunan bu maddeler, cilt kanseri riskini arttırıyor. Bilim adamları organik boyaların piyasada olduğunu fakat bu boyaların büyük bir kısmının Sağlık Bakanlığı tarafından izni bulunmadığını belirtti. Organik olarak adlandırılan boyaların bir çoğunun cilt kanserine neden olan maddeleri taşıdığını ve riski büyüttüğü belirtiliyor. Bazı dövmecilerin organik boya adı alında, yazıcı boyası ve araba boyası kullandığı belirtiliyor. Bilim adamları, dövme boyası üreten şirketlerin boyalarının sağlıklı olduğunu ve ticari sır nedeni ile boyaların içeriğini vermediklerini belirtiyor. Uzmanlar dövme yaptıracak kişilerin, oldukça dikkatli olmalarını ve güvendikleri yerlerde yaptırmalarında yarar olduğunu belirtiyor.

Solaryum beyni uyuşturuyor!



Solaryum beyine zarar verir mi? Solaryumun beyne zararları nelerdir? Solaryum beynimizi nasıl etkiliyor? Solaryumuna girmek tehlikeli midir?

İşte solaryumun beyin üzerindeki etkileri.
Bayanların vazgeçemedikleri alışkanlıklar arasında yer alan solaryum, beyne büyük zararlar veriyor. Bilim adamları solaryum cihazlarının beyne büyük zarar verdiğini belirtti. Uzmanlar her mevsim bronzlaşmak isteyen bayanları uyarıyor.


Araştırmaya katılan kişilerden iki seans solaryumda bronzlaşmaları istendi. Seansa giren kişileri iki gruba ayıran bilim adamları, bir gruba UV filtresi kullanılarak, UV ışınları devre dışı bırakıldı. Bir sonra ki seansta ise gönüllüler UV ışınlarına maruz kaldı. Seans bitiminde araştırmaya katılan gönüllüere kendilerini nasıl hissettikleri soruldu ve beyinde ki kan akımının ölçümü yapıldı. UV ışınlarına maruz kalan kişilerin, uyuşturucu kullanan ve alkol kullanan kişilerle aynı tepki verdiği belirtildi. Bilim adamları solaryum cihazlarının beyni uyuşturduğunu ve beynin yanlış sinyaller almasına neden olduğunu belirtiyor. Otuz yaşının altında ve yıl da on kere solaryuma giren kişilerin girmeyen kişilere oranla daha riskli olduğunu ve cilt kanseri riskini sekiz kat arttırdığı belirtiliyor.

Solaryum beyni uyuşturuyor! yazısı hakkında sorularınızı olumlu yada olumsuz yorumlarınızı bizlere ileterek daha faydalı paylaşımlar yapmamızı sağlayabilirsiniz.

Omurga eğriliğine, 4 saniyede çözüm!


Omurga eğriliği nasıl geçer? Omurga eğriliğini doğal yöntemlerle giderebilir miyim? Omurga eğriliğine çözüm olabilecek yollar nelerdir? Omurga eğriliği neden ve nasıl oluşuyor?

İşte omurga eğriliğine çözüm olacak yeni bir yöntem daha.
Dünya’ da yaygın olarak kullanılan dört boyutlu analiz yöntemi, son zamnalarda Türkiye’ de de uygulanmaya başlandı.
Dört boyutlu analiz işlemi, skolyoz yani omurga eğriliğinde kullanılıyor ve yaklaşık dört saniye de sonuç veriyor. Dört boyutlu analiz işlemi x ışınşarı içermiyor ve hastalara güven veriyor. Omurga eğriliği, orta da duran kemiğin sağa yada sola doğru kayması sonucunda oluşur. Omurga eğriliğinin tanımlanmasının çok kısa bir süre aldığını belirten uzmanlar, şimdiye kadar yapılmış en güvenli ve hızlı bir yöntem olduğunu söylüyor. Uzmanlar, omurga eğriliğinin Türkiye’ de yaygın olduğunu ve her on çocuktan birinde görüldüğünü belirtti. Omurga eğriliğinin erken yaşta tespit edilmesinin oldukça önemli olduğunun ve ilköğretim çağında ki bütün çocuklara tarama yapılması gerekiğinin altı çiziliyor. Uzmanlar, dört boyutlu analiz işleminin radyasyon içermemesi nedeni ile oldukça güvenli olduğunu belirtiyor.

Omurga eğriliğine, 4 saniyede çözüm! Yazısı hakkında sorularınızı ve olumlu yada olumsuz yorumlarınızı bizler ve diğer kullanıcılarla paylaşabilirsiniz.

Diz ve dirsek kuruluğuna pratik öneriler!



Diz ve dirsek kuruluğu nasıl geçer? Diz ve dirsek kuruluğu için bitkisel yöntemler nelerdir? Doğal ve sağlıklı yollarla Diz ve dirsek kuruluğunu gidermek mümkün müdür?

Özellikle masa başında çalışan bayanlarda oluşan dirsek kurulukları ister istemez rahatsizlik verebiliyor. Ev hanımlarınında sorunları arasında yer alan diz ve dirsek kuruluklarına çözüm olabilecek bir makale yayınlamaya karar verdik.


Diz ve dirsek kuruluğuna pratik öneriler!
Bayanların en çok şikayet ettiği şeylerden biri olan diz ve dirseklerde ki kararma, bir kaç doğal ve pratik yöntem ile istediğiniz görünüme kavuşacak. Banyo esnasında yapacağınız ufak işlemler ile mükemmel bir görünüme sahip olabilirsiniz.
Diz ve dirseklerinizde ki kararmanın sebebi yağ bezlerinin o bölgelerde bulunmamasıdır. Diz ve dirseklerini her gün ve her banyodan sonra mutlaka nemlendirin. Her düzenli olarak yapacağınız bu işlem oluşan kuruluğu yok edecek ve sizi mutlu edecektir. Duş sırasında doğal ve teninizi tahriş etmeyecek lif kullanmanız diz ve dirseklerinide ki ölü derileri yok edecek ve canlılık kazandıracaktır. Diz ve dirseklerinide oluşan koyu renkler ve kuruklar için haftada iki gün on dakika kadar limon maskesi yapmanız yeterli olacaktır. Limon maskesi ölü derilerin yok olmasına ve canlılık kazanmasına yardımcı olcaktır. Limon maskesinni yanı sıra patates maskesi de yapabilirsiniz. Patates maskesi kuru olan diz ve dirseklerinizi yumuşatacaktır. Haftada bir kere uygulamak yeterli olacaktır.
Patates Maskesi
Malzemeler
- 1 adet patates
- 1 yemek kaşığı süzme bal
Hazırlanışı
Patatesi haşlayın ve biraz soğumasını bekledikten sonra bir çatal yardımı ile ezin. Püre haline gelen patatesin içine bir yemek kaşığı süzme balı ekleyin ve karıştırın. Elde etmiş olduğunuz karışımı dirsek ve dizinize sürün. Yirmi dakika bekledikten sonra ılık su ile durulayın.

Limon Maskesi
Malzemeler
- 3 adet limon
- 1 su bardağı süt tozu
- Su
Hazırlanışı
Limonların suyunu sıkın ve içine süt tozunu ekleyin. Limon ve süt tozunu macun haline gelene kadar karıştırın ve su ilave edin. Macun kıvamına gelen karışımı dirsek ve dizinize masaj yaparak uygulayın. Yirmi dakika beklettikten sonra ılık su ile durulayın.
Diz ve dirsek kuruluğuna pratik öneriler! Yazısı hakkında yorumlarınızı bekliyoruz.

Kudret narı reflüyü önlüyor!



Reflüye ne iyi gelir? Bitkisel tedavi yöntemleriyle reflü rahatsızlığı giderilebilir mi? Hangi bitkiler, sebzeler, meyveler reflüye iyi geliyor?

İşte reflüye iyi gelen bir yöntem daha!

Kudret narı reflüyü önlüyor !

Tıp dünyasında henüz bir tadavisi bulunamayan, ülser, reflü ve gastridin sadece ilaç tedavisi ile etkileri geciktiriliyor. Uzmanlar bu tür mide rahatsızlıklarına tam bir çözüm bulamazken bu sorunları yaşayan kişileri alternatif tıbba yöneltiyor.

Tıp dilinde mormordica olarak bilinen halk arasında kudret narı olarak adlandırılan bitkinin ülser, reflü ve gastride etkili olduğu belirtiliyor. Bitkinin içinde bulunan charantine maddesi mide rahatsızlıklarına neden olan faktörleri kökten çözüyor. Helicobacter Pylori adı verilen bir bakteri mide asidini arttırarak mide rahatsızlıklaraına davetiye çıkartıyor. Mide de üreyen ve asidin artmasıa neden olan bakterileri yok eden kudret narı, bağırsak enfeksiyonlarına da iyi geliyor. Midede ve bağırsakta oluşan yaraları hızla iyileştiren bir besin olan kudret narı, diyabet hastalarına da iyi geliyor. Uzmanlar alternatif tıp ile modern tıbbın bir arada yürütülmesi hastalıklar için daha etkili olacağının da altını çiziyor.

Kudret narı reflüyü önlüyor! Yazısı hakkında sorularınızı olumlu yada olumsuz yorumlarınızı bizlere ileterek daha faydalı paylaşımlar yapmamızı sağlayabilirsiniz.

Etiketler:bebek için kudret narı, kudret narı, kudret narı reflü, kudret narı reflüyü iyi gelir mi, reflüye iyi gelen bitkiler kudretnarı, reflüye ne iyi gelir kudret narı, ülsere iyi gelen nar