English French German Spain Italian Dutch Russian Portuguese Japanese Korean Arabic Chinese Simplified

29 Aralık 2011 Perşembe

Kış güneşine dikkat!


Yaz aylarında güneşli ve açık havalarda gözümüzü korumak güneş gözlüğümüzü bir an olsun yanımızdan ayırmayız ancak kış gelince güneş gözlüklerimiz de kışlık giysilerimiz gibi rafa kalkar. Oysa yazın olduğu kadar kışın da güneşin ultraviole ışınlarının gözü tehdit ettiğini biliyor muydunuz?

Gözün uzun süre güneşin ultraviole (UV) ışınlarına, kuru hava ve toza maruz kalması sonucu oluşan, halk arasında kuşkanadı veya et yürümesi diye bilinen pterygium hastalığı kış aylarında da gözü tehdit ediyor.


Hastalığın kış aylarında da görülme sıklığının fazla olduğunu söyleyen Dünyagöz Etiler Hastanesi'nden Op. Dr. Melike Gedar, "Kuşkanadı hastalığı veya et yürümesi diye bilinen pterygium hastalığı gözün beyaz kısmını örten zarın kalınlaşması ve kornea (gözün saydam kısmı) üzerine doğru ilerleyerek büyümesidir.

Pterygium büyüdükçe gözde kırmızılık ve batma gibi rahatsızlıklara yol açar. Sonunda korneanın düzgün yüzeyini değiştirerek görme bozukluklarına, özellikle de astigmatizmaya, neden olur. Çok ileri vakalarda gözbebeğini kapatarak hastanın görmesini tamamen bloke eder" dedi.

BALIK AVLARKEN GÖZE DİKKAT!

Kuşkanadı hastalığın genellikle Türkiye gibi neredeyse 4 mevsim güneş ışığının eksik olmadığı ve karlı ülkelerde görüldüğünü belirten Op. Dr. Gedar, şöyle konuştu: "Hastalığın oluşmasındaki öncelikli neden, gözün UV ışınlarına aşırı maruz kalması.

Hastalık sıcak ve güneşli iklimleri seviyor. Türkiye'de Akdeniz ve Güneydoğu bölgelerinde diğer bölgelere oranla daha sık rastlanıyor. Bir diğer neden ise, kuru hava ve tozlu ortamlar. Sörf sporu yapan veya balık avlamaya fazla zaman harcayan kişilerde hem UV ışınlarına hem de tozlu ortamlara uzun süre maruz kalmaları nedeniyle pterygium oluşma ihtimali yüksektir."

KIŞIN GÜNEŞ GÖZLÜĞÜNÜ İHMAL ETMEYİN!

Kuşkanadından korunmak için yılın her döneminde güneş gözlüğü kullanmak gerektiğini vurgulayan Op. Dr. Gedar, "Pterygiumdan korunmanın en iyi yöntemi UV 400 korumalı güneş gözlüklerini güneşli açık havada, karlı havalarda da düzenli olarak kullanmak.

Güneş gözlüklerinin göz etrafı cilt dokusu ile gözlük çerçevesi arasında geniş boşluk olanlar yerine göz etrafını saran tasarımla yapılmış olanlara tercih edilmelidir. Geniş siperli şapka takmak ilave koruma sağlayacaktır" şeklinde konuştu.

NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Kuşkanadı hastalığının, hafif vakalarda suni gözyaşı damlalarla giderilebildiğini anlatan Op. Dr. Gedar, göz damlalarına rağmen gözdeki kızarıklık, irritasyon, bulanık görme şikayetleri devam etmesi veya pterygiumun sürekli büyümesi nedeniyle görmenin azalması durumunda cerrahi işlem yapılması gerektiğini ifade etti.

Op. Dr. Gedar, tedavi yöntemi hakkında şu bilgileri verdi:

"Pterygium cerrahisinde kornea üzerine ilerleyen bu anormal doku kornea (saydam tabaka) ve sklera (gözün beyaz kısmı) üzerinden temizlenir. Hastalığın tekrar nüksetme oranını en aza indiren konjunktival otogreft yöntemiyle pterygium dokusu temizlenir, kornea şeffaf hale getirilir, pterygiumun alındığı yerdeki boş alana üst kapak altından alınan konjunktiva ( gözün beyaz kısmını saran zar dokusu) dokusu nakledilir. Bu cerrahi yöntem eski yönteme göre daha fazla cerrahi tecrübe ve yetenek gerektirir.

Nakledilen konjunktiva, pterygiumun alındığı alanda bariyer görevi görerek yeniden pterygium dokusunun büyümesini engeller. Bu alana çok ince dikişlerle tutturulur. Bu dikişler 1 hafta kadar batma hissine neden olsa da kendiliğinden eriyerek kaybolurlar. Ameliyat sonrası 2-3 hafta içinde göz normal haline geri döner."

Endometriozis nedir? Nasıl tedavi edilir?


Endometriozis çoğunlukla üreme çağındaki kadınları etkileyen bir hastalıktır. Normalde rahimin içinde olması gereken iç doku tabakasının rahimin dışında bulunmasıdır. Her adet döneminde o tabakada kanama oluşur, rahimin içinden kan dışarı atılır ama bu hatalı yerleşen dokunun kanamasının dışarı akışı yoktur. Bu kan da birikir ve endometrioma (çukulata kisti) oluşturur. İçindeki sıvının renginin çukulataya benzemesi nedeniyle bu ad konulmuştur. Endometriozis en çok yumurtalıklarda oluşur. Kesin olarak bilinememekle beraber toplumda % 5-10 oranında bulunur. Karın boşluğunda, tüplerde, rahim ağzında, vajinada, bağırsaklarda, cerrahi yaralarda da oluşabilir. Nadir olarak göbek deliği, burun zarı gibi uzak organlarda da görülebilir.


Endometriozisin kesin oluş nedeni bilinmiyor ama tıbbi bazı hipotezler mevcut. Endometriozisin yol açtığı yapışıklık ve çukulata kistleri hastada en çok ağrıya sebep olmaktadır. Adet sancısı, ilişki sırasında ağrı, sırt, bel, karın ağrısı, adet dönemi öncesi lekelenme tarzı kanama, kısırlık bu hastalığın en çok sebep olduğu rahatsızlıklardır. Tanı için Ultrasonografi iyi bir yöntem olup, kesin tanı cerrahi sırasında patoloji ile mümkündür. Oluşturduğu yapışıklık şiddetine göre endometriozis evrelere ayrılır.(Evre 1-2-3-4 ).Evrenin artması ile şikayetlerin şiddetinin artması arasında direkt bir bağ yoktur. Evreleme sadece yapışıklığın derecesini gösterir. Bunu tespit etmenin en iyi yolu laparaskopi operasyonudur.

Endometriozisin kesin bir tedavisi mevcut değil. Hastanın şikayetine veya isteğine göre (gebelik mesela ) gerekli tedavi planlanabilir. En çok kullanılan doğum kontrol hapları ve ağrı kesiciler.Kısa süreli kullanılan ve sahte menapoz yaratan iğneler de mevcuttur. Jinekoloğunuzun önerisi ile endometriozisin evresine göre tedavi seçilebilir. Şiddetli yapışıklıklarda en iyi yol cerrahi tedavidir. Kısırlık ve büyük çukulata kistleri için de cerahi tedavi seçilebilir. Çukulata kisti alındıktan sonraki 6 ay gebe kalmak için ideal dönemdir, eğer başarılı olunamazsa tüp bebek tedavisi denenebilir. Endometriozis biz doktorlar için de tanısı, tedavisi zor ve uzun bir hastalıktır,bundan dolayı ileri bilgi için jinekoloğunuza başvurabilirsiniz.

Yılbaşında her plana bir elbise


Yılbaşı geldi çattı, bu yılki planlarınızı yaptınız mı? İster çılgın bir partiyle coşun ister evde sakin bir gece geçirin, yılbaşı kıyafetinizi şimdiden hazır edin.

Bir elbise delisi olarak yılbaşı elbisesiz olmaz diyorum. Elbise deyince hemen akla gece elbisesi gelmesin, her duruma uygun bir elbise var. Sizin için yılbaşını partide, iş yemeğinde, dışarıda ve evde kutlamaya uygun elbiseler seçtim. Planınız hazırsa, işte elbiseniz de burada!



1- Parti
Yılbaşını hareketli kutlamayı, o gece arkadaşlarınızla dans edip coşup eğlenmeyi sevenlerdensiniz. Nasıl başlarsa öyle gidermiş, yeni yıl size bol eğlence bol kahkaha getirsin. Peki haftalar önce planını yaptığınız bu parti için ne giyeceksiniz? Bir kere mutlaka diz üstü mini bir elbise olmalı. Renk tercihi size kalmış ama minik siyah elbiseler her partinin olduğu gibi bu partinin de gözdesi. Biraz daha dikkat çekmek istiyorsanız adres kesinlikle kırmızı. Sezonun parıltı modasına uymak isterseniz de bundan daha iyi bir fırsat olamaz. Parıltılı altın renkleri, metalik griler sizi beklemekte! Tek omuzlu elbiseler, sırt dekolteleri ve vücudunuzu saran kesimler yılbaşı gecesi parti için harika. Ayakkabı tercihiniz mutlaka şık topuklu bir ayakkabı olmalı, parıltıyı ve parlak taşları ayakkabılarınızda da kullanabilirsiniz. Çanta olarak da kesinlikle bir clutch almalısınız. Eğer o minicik clutch'ın içine nasıl sığdırayım ben esyalarımı derseniz XL clutch modellerini deneyin.

- Balmain ceket, Emilio Pucci bilezik, Lanvin yüzük, Alaia ayakkabılar, Valentino clutch ve Herve Leger elbise
- YSL küpeler ve bilezik, Etro bilezik, Valentiono ayakkabışar, Miu Miu clutch ve Valentino elbise
- YSL bilezik, Christian Louboutin ayakkabılar, Reed Krakoff çanta ve Jay Ahr elbise

2- İş yemeği
Bir iş kadını olarak tabi ki bu yılbaşı da katılmanız gereken bir hatta belki birden çok iş yemeği var. Bu durumda kurtarıcınız tabi ki yine elbiseler. Yine diz üstü ama kesinlikle mini olmayan bir elbise sizin için doğru seçim. İş yemeklerinde genellikle herkes siyah giydiği için ortama biraz renk katmak isterseniz siyah yerine natural renklerden bir tercih yapın; mesela somon, sütlü kahve ya da mürdüm, bordo gibi bir renk hem sizi diğerlerinden ayıracak hem de bir iş yemeğini kaldıracak kadar ağır duracaktır. Ayakkabı olarak yine topuklu bir model tercih edebilirsiniz veya babet gibi rahat bir ayakkabı ile de geceyi geçirebilirsiniz. Bootie'ler iş yemekleri için gayet uygun. Çanta tercihinizi ise ister büyük bir clutch'tan yana ister her eşyanızı rahatça koyabileceğiniz bir omuz cantasından yana kullanın, her ikisi de geceyi kurtaracaktır.

- Kenneth Jay Lane kolye, YSL yüzük ve çanta, Christian Louboutin ayakkabılar ve Victoria Beckham elbise
- Chloe bilezik ve yüzük, Valentino ayakkabılar, Miu Miu çanta, Emilio Pucci elbise
- Emilio Pucci bilezik, Roberto Cavalli yüzük, Brian Atwood ayakkabılar, Anya Hindmarch çanta ve Oscar de la Renta elbise

3- Dışarıda
Yılbaşında bir yere tıkılıp kalmak size göre değil ise, gece dışarı çıkmak açık havada hafiften üşüyüp gökyüzünü seyrederek yeni yıla girmek niyetindesiniz. O zaman elbisenizi seçerken de sizi sıcak tutacak bir model olması en önemli kriterlerinizden biri olmalı. Yün ve kaşmir elbiseler böyle zamanlar için mükemmel seçim. Ayrıca kat kat giyinerek "layering" trendinin takipçisi olmanın tam zamanı! Boğazlı bir elbise modeli ile de üşümemeyi garanti altına alabilirsiniz. Üzerinize kalın bir palto, elinize en kullanışlı çantanız ve ayağınıza da uzun çizmelerinizi geçirdiniz mi geceye hazırsınız demektir. Atkı bere ve eldiveninizi de unutmayın!
- Rick Owens eşarp, Donna Karan ceket, Philippe Audibert bilezik, Bottega Veneta bilezik, Donna Karan kemer, YSL botlar, Stella McCartney çanta ve Donna Karan elbise
- Michael Kors palto, DANNIJO bilezikler, Falke çoraplar, Giuseppe Zanotti botlar, Proenza Schouler çanta ve YSL elbise
- Giles & Brother kolye, CLU palto, Erielle de Pinto bilezik, Monica Vinader bilezik, Chan Luu bilezik, Wolford çoraplar, LD Tuttle botlar, Proenza Schouler çanta ve CLU elbise

4- Evde
Yılbaşı evde en yakın arkadaşlarla güzeldir diyerek, yeni yılı evinizde ya da bir arkadaşınızın evinde geçirmeyi planlıyorsunuz. Bir yandan televizyonda Victoria's Secret şovu izlerken bir yandan da kutu oyunlarınızı oynayıp leziz yemekler eşliğinde sakin ve eğlenceli bir akşam geçireceksiniz. Akşamınıza eşlik edecek elbisenizi seçerken "rahatlık" ön planda olmalı. Mesela diz hizasında veya hafif diz üstü sweat elbiseler ya da triko elbiseler bu akşama gayet uygun. Gömlek elbise seviyorsanız, bu gece için en iyi seçimlerden biri. Rahat elbisenizi seçtikten sonra, minimum aksesuar ve rahat bir çift ayakkabı ile geceye hazırsınız!
- Monica Vinader bilezik, Giles & Brother bilezik, Wolford çoraplar, Jil Sander botlar, Miu Miu çanta ve Makus Luper elbise
- Philippe Audibert bilezik, Bottega Veneta bilezik, ayakkabı ve çanta, Ralph Lauren elbise
- Shourouk bilezik, Aurelie Bidermann bilezik, Venessa Arizaga bilezik, Chloe ayakkabılar, Burberry çanta, A.P.C.

2011'in en iyi giyinen 5 ünlüsü



Efendim 2011'in son zamanlarını yaşadığımız şu günlerde, adettendir 2011'in en'lerini seçelim istedim. 2011 yılı boyunca özene bezene giyinerek hem bize güzel bir göz banyosu yaşatan hem de ilham kaynağı olan 5 tane isim belirledim. 2011'in en iyi giyinen 5 ünlüsü listesine acaba kimler girebildi?








1-Diane Kruger

Bir kadına her giydiği mi bu kadar yakışır? Bir kadın bu kadar mı zevk ve de stil sahibi olur? İşte Diane Kruger'de her biri mevcut sevgili okurlar. Böyle giderse 2012'nin de 2013'ün de en iyi giyinenler listesinin en başındaki isim belli. O hep giyinsin, her gün farklı bir yerde farklı bir şekilde görelim istediğim Diane Kruger 2011'in en iyi giyinen ünlüleri sıralamamızda 1.sırada yerini alıyor.

2-Blake Lively

Gossip Girl'ün Serena'sı, aynı zamanda ekranların en stil sahibi genç aktrislerinden. Hem son trendleri çok iyi takip eden, hem de bu trendleri kendine has stili ile yoğurarak en güzel şekilde kullanmayı bilen bir isim o. Blake Lively de 2011'in en iyi giyinen ünlüleri sıralamamızda 2.sırada!

3-Kate Middleton

2011'deki en önemli olaylardan biri olan Royal Wedding ile hayatımıza hızla giren Kate Middleton, bu listede de hızla kendine bir yer edinmeyi başardı. O bir prenses ve kraliyet ailesi mensubu olarak stili konusunda çok da özgür ve başına buyruk davranamıyor. Hadi ben bugün böyle hissediyorum deyip deri pantolonu ile zımbalı botlarını geçiremiyor ayağına. Ama çerçevesine bağlı kalarak, bu sınırlar içerisinde kendisine çok şık, asil ve hoş bir stil oluşturduğu da ortada. Sevgili Prenses Kate Middleton listemizin 3. sırasında.

4-Jennifer Aniston

Şarap gibi kadın deyimi tam da Jennifer Aniston için yapılmış olmalı. Zira bu kadın yıllar geçtikte çökeceğine daha bir güzelleşiyor sanki. 1969 doğumlu olduğuna ve yaşına rağmen böyle görünmesine şaşmamak elde değil. 2011 yılı boyunca bize olgun güzelliği ile ışık tutan Jennifer Aniston en iyi giyinen 5 ünlü listemizde 4.sıraya yerleşiyor.

5-Ryan Gossling

Evet evet yanlış görmediniz, 5.sırada bir erkek var. Hem de 2011 yılı boyunca kendinden sıkça söz ettiren, her daim stili ile ön plana çıkan ve önü apaçık olan Ryan Gossling. Gördüğünüz gibi sezarın hakkını da gayet sezara vermekteyiz. Ryan Gossling, modanın "erkeklere göre olmadığı", erkeklerin şıklık anlayışının "bir kot bir gömlek" esasına dayalı olduğu Türkiye'mizde daha fazla sözü edilmesi gereken ve bunu hak eden biri! Ryan Gossling de listemizdeki tek erkek olarak 5.sıradaki yerini alıyor!

Diyet bozmayan hindi tarifi



Beslenmenizle veya fiziksel görünümünüzle ilgili alacağınız kararlarda hedeflerinizin ulaşılır olması yarı yolda pes edip kendinizi başarısız hissetmenize engel olur. Fazlasıyla iddialı, aşırı kısıtlı, sosyal hayata sekte vuran bir programı devam ettirmek bir müddet sonra mümkün olmaz.Sosyal hayattan kopmayan, tatlı kaçamaklara izin veren ve normal hayata olabildiğince adapte edilmiş bir beslenme programıyla kilo vermek hem sağlığınızı bozmadan hem de iradenize de aşırı yük getirmeden sorunlarınıza çözüm getirir.
M-Onep Klinikleri Beslenme Uzmanı Banu Eroğuz Demirözü; yılbaşı günü ve ertesi günü dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgiler ve diyet bozdurmayan yılbaşı hindisi tarifi verdi.


Yılbaşı günü nasıl beslenmeliyiz?
- Güne çok ağır olmayan bir kahvaltı ile başlayın.
- Öğlen yemeğinde etli veya balıklı bir salata veya zeytinyağlı sebze ve 1 dilim ekmek gibi daha düşük kalorili alternatifleri tercih edin
- İkindi saatlerinde mutlaka tahıllı ekmekle yapılmış bir tost ya da yoğurt veya süt eşliğinde müsli gibi sizi akşam yemeğine çok aç oturmanızı engelleyecek bir ara öğün yapın.
- Gün içinde yeterli sıvıyı almayı ihmal etmeyin sıvılar midenizi doldurarak tok hissetmenize yardımcı olacaklardır.

Yılbaşı Gecesi sağlıklı ve lezzetli alternatifler
- Sofranızda kalorisini çok sorun etmeden yiyebileceğiniz yeşil salata, ızgara sebzeler, sebzeli hafif salatalar, light yoğurt ve peynirle yapılmış mezeler bulundurun ve az yağlı, sebze ağırlıklı, peynir veya yoğurtla hazırlanmış mezeleri bulundurun.
- Mutlaka kızartma olacaksa kızartmalara alternatif olarak ızgara, buğulama ya da fırında pişmiş besinler de sofranızda olsun.
- Etlerin derilerini ve görünen beyaz yağlarını kesinlikle yemeyin.
- Alkol tüketimine aç olarak başlamayın ve mümkün olduğunca sınırlandırın.
- Rakı, viski, votka, tekila, kokteyller, likör vb. gibi kalorisi yüksek içkiler yerine şarap ve birayı tercih edin.
- Şerbetli ve kızartma tatlılardan uzak durun bunun yerine; sütlü tatlıları, bol meyveli kremasız pastaları veya meyve tatlılarını tercih etmeye çalışın.

Yılbaşı ertesi bünyeyi rahatlatacak öneriler
- Eğer alkol aldıysanız gün boyunca çok bol su içmeye özen gösterin (En az 2 litre)
- Taze sıkılmış meyve suyu eşliğinde hafif bir kahvaltı yapın.
- Öğlen yemeğinde çorba, zeytinyağlı sebze, salata, yoğurt, tahıl ekmeği tüketmeyi tercih edin.
- İkindide 2-3 cevizle beraber 1 büyük elma veya portakal tüketin.
- Akşam yemeğini de öğlen gibi hafif geçirirseniz yılbaşı gecesiyle ilgili endişelenmenizi gerektiren çok fazla şey kalmayacaktır.

DİYET BOZDURMAYAN YILBAŞI HİNDİSİ (10 kişilik)

Malzemeler
5 kg. lık hindi
10 diş sarımsak
2-3 tavla zarı büyüklüğünde zencefil
3-4 dal biberiye
4 yaprak defne
3 orta boy soğan
1 orta boy kabak
1 küçük havuç
1 küçük patates
1 Su bardağı dondurulmuş bezelye
1 Su bardağı küçük parçalara ayrılmış brokoli
1 küçük kereviz
2 mandalina
2 yemek kaşığı zeytinyağı

Kuru malzemeler:
3 çay kaşığı tuz
2 çay kaşığı kırmızıbiber
2 çay kaşığı karabiber
2 çay kaşığı fesleğen
2 çay kaşığı kişniş

Yapılışı:
Fırınınızın uygun programını 300 dereceye ayarlayın. Oda ısısına gelmiş olan hindiyi yıkayıp yağlayın, sarımsakla güzelce ovalayın. Bir kasede karıştırdığınız tüm kuru malzemeleri hindinin hem içine hem de derisinin üzerine iyice yedirin. Biberiyeleri saplarından hindinin but ve göğüs kısmına ete geçecek şekilde batırın. 2 defne yaprağını, 5 diş sarımsağı, 2 parça zencefili hindinin içine yerleştirip butları bağlayın ve hindiyi geniş bir fırın tepsisine yerleştirin. Tepsiye 1 çay bardağı su ekleyip üzerini alüminyum folyo ile kapatıp fırına koyun ve fırın ısısını 250 dereceye düşürün.1 saat pişen hindinin üzerindeki folyoyu çıkarın, üzerini tepsideki suyla ıslatın ve fırına geri koyun.
Bu arada tüm sebzeleri kuşbaşı büyüklüğünde kesin. Mandalinaların suyunu sıkın. Yarım saat sonra tepsideki sudan alarak hindinin üzerini kaşıkla ıslatın. Eğer su azalmışsa kaynamış sıcak su ilave edin. Yarım saat sonra hazırladığınız sebzeleri kalan sarımsak, defne ve zencefili de sebzelere ekleyin tüm bu malzemeyi hindinin tesisine dökerek üzerine 2 kaşık zeytinyağını ve mandalina suyunu gezdirin. Arada bir sebzeleri karıştırarak en az 1 saat daha 200 derecede pişirmeye devam edin. Eğer saplamalı termometreniz varsa hindinin göğüs ve but iç ısılarının 75-80 dereceye çıktığını kontrol edin.
Pişen hindiyi fırından çıktıktan yarım saat sonra servis edebilirsiniz. Bu şekilde hazırladığınız hindiden ve sebzelerinden diyetinizi bozmadan gönül rahatlığıyla yiyebilirsiniz.

27 Aralık 2011 Salı

Stres alerjiye davet çıkarıyor



Yapılan araştırmalar stressiz olan bebeklerin alerji riskinin daha az olduğunu ortaya koydu

Stres hormonu kortizol seviyesi düşük olan bebeklerde alerji riskinin daha az olduğu belirlendi. İsveç’teki Karolinska Enstitüsü bilim adamlarının yaptığı araştırma, psikolojik etkenler ve kortizolün alerjik hastalıklarla bağlantılı olduğunu gösterdi. Araştırmacılardan Dr. Fredrik Stenius, tükürüğünde kortizol seviyesinin düşük olduğu belirlenen bebeklerde ilk 2 yıl alerji belirtilerinin daha az olduğunun görüldüğünü ifade etti.


Bilim adamları, daha önce antroposofik hayat tarzı (doğal hayat) ile okul çağındaki çocuklarda alerji belirtilerine daha az rastlanması arasında bağlantı olduğunu belirledi. Araştırma, “Journal of Allergy and Clinical Immunology” Dergisi’nin bu ayki sayısında yayımlandı.

Menepozun bir zararı daha!



Kadınların korkulu rüyası menopoz, gözyaşını azaltarak, gözde kuruluğa neden oluyor

Göz kuruluğu tedavisi gören 10 kişiden altısının kadın olduğunu söyleyen Dünyagöz Samsun Hastanesi'nden Opr. Dr. Sezer Özkan, gözyaşı azlığı sorununa erken müdahale edilmediği takdirde kalıcı görme bozuklukları ve ciddi enfeksiyonlara neden olabileceği konusunda uyardı. Gözyaşı bezlerinin androjen ve ostrojen hormonlarından direkt olarak etkilendiğini söyleyen Opr. Dr. Sezer Özkan, göz kuruluğu yaşayan 10 hastadan 6'sının kadın olduğunu belirtti. Opr. Dr. Özkan, "Kadınlarda bulunan erkeklik hormonu androjen, gözyaşı bezlerinin çalışmasında ve gözyaşı üretiminde önemli bir rol oynuyor. Androjen de menopoz döneminde kadınlık hormonu ostrojen gibi azalıyor. Bu durum ise gözyaşı bezlerinin çalışmasını ve gözyaşı üretiminin yavaşlamasına neden oluyor" dedi.


Menopoza giren kadınların yüzde 10'unun göz kuruluğu tedavisi gördüğünü, ancak daha fazla kadının hastalığın farkında olmadan bu sorunu yaşadığını ifade eden Opr. Dr. Özkan, menopoz tedavisinde kullanılan ilaçların da göz kuruluğunu tedavi edemeyeceğini dile getirdi. Opr. Dr. Özkan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Menopoz tedavisinde kullanılan ilaçların içerisinde ostrojen oluyor, ancak androjen hormonu bulunmuyor. Bu nedenle bu tip tedavilerin göz kuruluğunun tedavisinde hiçbir etkisi olmuyor."

KALICI GÖRME SORUNLARININ NEDENİ
Gözde yanma, batma, kızarıklık gibi belirtilerin gözyaşı azalmasının habercisi olabileceği konusunda uyarıda bulunan Opr. Dr. Özkan, göz kuruluğu sorununun erken tedavi edilmediği durumlarda kalıcı görme bozukluklarına ve sık göz enfeksiyonuna neden olabileceğini anlattı. Artrit gibi romatizmal hastalığı olan, tiroit hastalığı olan, antidepresan ve hipertansiyon ilaçları kullanan, lazer göz operasyonu geçiren kadınların özellikle menopoz döneminde göz kuruluğu sorununu artabileceğini açıklayan Opr. Dr.
Özkan, "Bu tedavileri gören hastalarımızı, ilgili branştaki hekimlerinin de kontrolünde göz kuruluğu yapmayan ilaçları tavsiye etmelerini öneriyoruz" diye konuştu.

SIK SIK GÖZ KIRPIN
Göz kuruluğunun çoğu zaman suni gözyaşı damlası ve omega 3 içeren vitamin desteği ile çözülebileceğini ancak eğer kuruluk sorunu ilerlemişse gözyaşı kanallarını silikon tıkaçlarla tıkadıklarını dile getiren Özkan, gözyaşı azalması sorunu yaşayan kişilerin kırmızı et ve kurutulmuş yiyecekleri azaltmalarını, omega 3 içeren somon, ceviz gibi yiyecekleri tüketmelerini önerdi. Opr. Dr. Özkan sözlerini şöyle tamamladı: "Gözyaşı kuruluğu yaşayan kişilerin ilaçlarının yanı sıra koruyucu gözlük kullanmaları
gerekebilir. Suni gözyaşı damlası ve vitamin desteğinin tedavide yeterli olmadığı hastalarda siklosporin içeren ilaçlarla bir ya da iki yıllık bir tedavi ile sorun çözülebilir. Göz kuruluğu sorunu yaşayan kişilerin bol su içmeleri, gözlerini ovalamamaları, ağır makyaj yapmamaları, sigara ve dumandan uzak durmaları gerekiyor. Bunun yanında bilgisayar kullanımını sınırlamak ve gözleri sık kırpmak önemli."

Dünyanın en büyük heykelleri!



Tarihi çağlardan beri heykeller inşa edilmektedir. Bazıları dini bazıları halkların özgürlüğü için yükselen bu heykeller arasındaki çekişme de yüzyıllardır devam etmektedir. Hala en büyük heykellerden biri olarak kabul edilen Mısır’daki Sfenks, 20 metre yüksekliğindedir. İşte son 30 yıl da hesaba katıldığında ortaya çıkan tablo!






Rodina Mat (102 metre)
Ukrayna, Kiev ‘de bulunan bu heykel 2. Dünya Savaşı’ndaki Sovyet halkını temsil etmesi amacıyla bir model olarak inşa edilmiştir. 1981 yılında yapımı tamamlanan titanyum heykel 62 metre yüksekliğindedir. Bir müzenin üzerinde yükselen heykelin toplam yüksekliği 102 metre, ağırlığı ise 560 tondur.



İmparatorlar Yan ve Huang (105 metre)
İmparatorlar Yan ve Huang’ın heykelleri bir dağa kazınarak inşa edilmiştir. Bitmesi 20 yıl süren kazıma işlemi sonucunda 106 metre yükseklikteki heykeller ortaya çıkmıştır. Yan Di ve Huang Di, en eski 2 Çin hükümdarıdır.







Guan Yin Heykeli (108 metre)
108 metre yüksekliğindeki heykel Çin’in Hainan adasının güney kıyısında yer alır. Üç yüze sahip bir şekilde inşa edilen heykelin bir tarafı karaya, diğer iki tarafı da Güney Çin Denizi’ne bakar. İnşası 6 yıl süren heykel 2005 yılında tamamlanmıştır.







Cristo-Rei (110 metre)
Brezilya, Rio de Janerio’daki Kurtarıcı İsa heykelinden esinlenerek Portekiz’de inşa edilen Cristo-Rei tapınağı 1959 yılında 10 yıllık bir süre sonunda tamamlanmıştır. Heykelin kendisi Kurtarıcı İsa heykeliyle hemen hemen aynı boydadır(28 metre); ancak 82 metre yüksekliğindeki kapı şeklinde bir yapının üzerinde durur ve bu sayede 110 metreye ulaşır. Bu bölümde Lizbon şehrine ait panoramik manzaralar sergilenmektedir.

Ushiku Daibutsu (120 metre)
Japonya’da Ushiku şehrinde bulunan heykel dünyanın en büyük 3. heykelidir. 10 metrelik bir kaidenin üzerinde bulunan 10 metrelik bir nilüfer çiçeğinin üstünde yükselen heykel, Amitabha Buddha figürünün temsil edildiği bronz bir heykeldir.







Laykyun Setkyar (130 meters)
Dünyanın en büyük 2. heykeli olan Laykyun Setkyar, Mayanmar’da Po Kaung Tepeleri’nde inşa edilmiştir. Heykelin ayaklarının dibinde dünyanın en büyük yaslanan Buddha heykeli bulunur. Laykyun Setkyar 2008’de, yaslanan Buddha ise 1991 yılında tamamlanmıştır.





Buddha İlkbahar Tapınağı(153 metre)
Dünyadaki en büyük heykel özelliğine sahip bu yapı 153 metre yüksekliğindedir. 20 metrelik nilüfer çiçeği şeklinde süs ve 25 metrelik bir bina üzerinde yükselir. Afganistan’daki Bamiyan Buddhaları Taliban tarafından yıkıldıktan sonra inşası planlanmıştır. 2008 yılında tamamlanmıştır ve Vairocana Buddha’yı tasvir eder.

Teknoloji Böcekle Birleşti; Depremzedeler işte böyle kurtarılacak!!!



Arama kurtarma ekipleri, depremler ve diğer doğal felaketlerde yıkılan binaların altında kalanları bulmak için böceklerden yararlanacak.

ABD’nin Michigan Üniversitesi’nden bir grup elektrik ve bilgisayar mühendisi, böceklerin üzerine yerleştirilecek sensörler için böceklerin kendi kanat hareketlerinden enerji üreten bir cihaz geliştirdi.


Böceğin her iki kanadına takılacak minyatür jeneratör, böceğin taşıdığı kamera, mikrofonlar ve sensörler için yeteri kadar güç üretecek.

Sensörlerin takıldığı böcekler, daha sonra arama kurtarma ekiplerinin giremediği enkaz altında sağ kalanları aramak için serbest bırakılacak.

Yeni teknolojiyi geliştiren Profesör Halil Nejifi, böceğin kendi kinetik enerjisinin üzerine yerleştirilecek iletişim cihazları için pil görevi yapacağını söyledi.

Nejifi sözlerine şöyle devam etti: "Böceğin üzerine içinde kamera, mikrofon, sensörler ve diğer iletişim cihazları olan minik bir sırt çantası takacağız. Tüm cihazlar, gücünü böceğin yüksek frekanslı vücut hareketlerinden alacak. Böcekler, insanların giremeyeceği yerlere girip afetzedeleri arayacak." Mikro Elektro-mekanik Sistem Programı adı verilen proje, ABD Savunma İleri Arama Projeleri Ajansı (DARPA) tarafından finanse ediliyor.

Bilimadamları, prototip jeneratörü yeşil kınkanatlı böcekler üzerinde ilk kez gelecek yıl deneyecek

26 Aralık 2011 Pazartesi

Topuklu ayakkabının keşfi



Bir lanet ya da çok sevilen mecburiyet olarak görülsün, çoğu kadının dolabında en azından birkaç çift topuklu ayakkabı vardır. Peki nerden çıktı bu topuklular merak edeniniz var mı?

Milattan önce 4,000 civarına ait kimi Mısır mezarlarında ayakkabı resimleri görülmüştür. Bunlar deri ya da sıkıştırılmış dokumadan yapılmış ve ayak üzerinde bağlanan ayakkabılardı.

Milattan önce 200’de ise topuklar moda dünyasına ilk adımını attı, Romalı aktörler için yapılan ve ‘kothorni’ denilen ahşap ve mantardan yapılmış platform tabanlar ile…

1600’lerde, topuklular at sürerken ayakları üzengide tutmaya yardım etmesi için erkek ayakkabılarında kullanışlı bir tercih haline geldi.

Ve 1533 bacaklarını uzatmak için bir kadının topuklu giydiği ilk senedir. 14 yaşındaki Catherine d'Medici tarafından kendi düğününde, 5 cm daha uzun görünmek için giyilmiştir.

Yine 16. yüzyıl, topukluların gelişimi için yoğun bir dönem, ‘kothorni’ler tekrar gündeme geldi ama bu sefer ‘chopine’ adı verilen ve tüm Avrupa’da popüler olan 60 cmlik tabanlarla…

XIV. Louis’ten ve adını ondan aldığı ilhamdan aldıktan sonra, ‘Louis’ topuklar hem kadınlar hem erkekler arasında popüler hale geldi. Kendisi tarafından sahip olunan kimi ayakkabılar 12 cmlik topuklarıyla savaş minyatürlerindeki yerini almışlardır.

Modaya ve ayakkabılara bayılan ve Fransa’nın geleceğini bunlara yatırdığı söylenen Marie Antoinette, 1793’de, kendi idamına 5cmlik topukluları ile katıldı. (Sophia Coppola’nın filmi Marie Antoinette için Manolo Blahnik 100 çiftin üzerinde ayakkabı tasarlamıştır.

1850’lerden 1950’lere kadar, topuklar 5 santimetrenin altında ve civarında ölçülendirilirken; 1950’lerde kadınlar, Marilyn Monroe ve onun son derece seksi tarzını destekleyen stiletto(iğne topuklar)la tanıştı. İtalya’da keşfedilen bu hem yüksek hem ince topuklar dışında bir de ‘kitten’ diye ifade edilen topuklar aldı modada yerini, daha çok minyatür stilettolara benzeyen…

Stilettolar ayakkabı dünyasının Marilyn’i ise, kitten topuklar da Audrey Hepburn’ü denilir, siz ne dersiniz?

2011/12 Sonbahar-kış saç trendleri



Sezon koleksiyonlarını sunan defilelere göz attığınızda, her uzunlukta ve modelde saç tipi için bir stil yakalayabilirsiniz...

Dağınık ve toplu modellerden, doğal ve volümlü dalgalara, şık atkuyruklarından zarif topuzlara işte bu sezonun saç trendleri…

Hemen hemen her yerde! Chloé, Anna Sui, D&G, Moschino Cheap & Chic, Blumarine ve Versace saçların ortadan ayrılmasını tercih eden tasarımcılardan sadece birkaçı. Yanlardan okşarcasına saran bu model yüzü olduğundan daha ince gösterdiği için her zaman tercih edilenlerden biri.


Düzgün, parlak ve yumuşak bukleler de geri döndü. Yeni ve ateşli bir retro şıklık yakalamak isterseniz Nina Ricci’de görülen yarı toplama ve arka tarafı kabartmanın işe yaradığı su götürmez. Ama daha erkeksi bir dokunuş istiyorsanız Max Mara tarzını denemelisiniz.



Bir atkuyruğu ne kadar şirin ve esnektir, değil mi? Uygulaması kolay ve hızlı olan bu stil aynı zamanda oldukça feminen ve zarif de. Gün içinde normal kıyafetlerinizle kullanabileceğiniz gibi gece çıkarken ‘çok uğraşılmış’ görünen bir modeli tercih etmeyenler için idealdir. Philosophy ve Prada’nın kullandığı enseye yakın tutturulmuş atkuyruklarına bir bakın…


Max Azria ve Gucci modellerinin atkuyrukları biraz daha zarif ve yumuşak göründü ise gözünüze bunun sebebi, kuyruktan ayırdıkları bir tutamı saçı topladıkları tokanın üzerine sarmaları…


Geleneksel yılbaşı yemekleri



Yılbaşı sofralarının olmazsa olmazları hindi ve iç pilav, gecenin ana yemeklerini oluşturuyor.

Conrad İstanbul’dan executive şef Alexis Atlamazoğlu, yılbaşında evde lezzetli yemekler pişirerek misafirlerini ağırlamaya hazırlananlara tarifler verdi.

Fırında yılbaşı hindisi
Hindi, 5-7 kg. arası, sakatatları ve tüyleri güzel bir şekilde temizlenmiş olmalı. Fırında pişirmeden önce etini lezzetlendirmek amacıyla işlemden geçirmemizde yarar var. Hindiyi yıkadıktan sonra her tarafını 20 dakika, defne yaprağı, adaçayı, tuz, havuç ve pırasa eklenen suda kaynatın. Suyunu iç pilavda kullanacağız. Haşlanan hindiyi çıkarıp tepsiye yerleştirip ılınmasını bekledikten sonra aşağıdaki marinasyonu her yerine yedirin.


Marinasyon için / Malzemeler (8-10 kişilik):
* 20 diş sarımsak * 4 adet limon * 1 adet portakal kabuğunun rendesi
* 300 gr. tereyağı * 3 dal rosemarin * 5 çorba kaşığı Dijon hardal * 5 çorba kaşığı bal

Hazırlanışı: Hindiyi tuzlayıp beyaz biber ekledikten sonra, tepsiye yerleştirim. Alüminyum folyoya sarıp, 150 dereceye ayarladığımız fırında 2 saat ya da folyosuz olarak 190 derecede renk alana kadar pişirin. İki bardak kadar sebze suyu eklememiz, hindimizin bırakacağı suyla karışıp hem lezzeti artıracak hem de çok güzel haline gelecek. Eğer et kemiğinden rahatça ayrılıyorsa pişmiş demektir.

İç pilav / Malzemeler (10 kişilik):
* 1 kg. Osmancık baldo pirinç * 1800 ml. hindi suyu* 150 gr. tereyağı* 50 gr. ayçiçek yağı * 200 gr. tavuk ciğeri
* 300 gr. kuru soğan* 50 gr. çam fıstığı * 50 gr. yeni bahar* 10 gr. tarçın
* 10 gr. karanfil toz* 100 gr. kuş üzümü* Dereotu* Taze nane * Tuz* Karabiber* Şeker

Hazırlanışı: Tencerede tereyağı ve sıvıyağı eritip, soğanları ekleyin. Soğanlar yumuşayınca, önceden 15 dakika kadar ılık suda tuzla ıslatılıp süzülen pirinci ekleyip kavurun. Çam fıstığını ilave edin. Renk almasına yakın baharat ve biraz şeker ekleyip, kavurduktan sonra suyunu verin. Tuz ve karabiberi ekleyin. Ayrı bir tavada küçük zarlar halinde kesip kısa sürede kuvvetli bir şekilde sotelenen ciğeri ve üzümü ilave edin. Kaynayana kadar kuvvetli ateşte, kaynadıktan sonra da kapağını kapatıp kısık ateşte, suyunu çekinceye kadar pişirin. 10 dakika demlenmeye bırakın. İnce doğranan dereotunu ve naneyi de ekliyoruz.

Izgara Ahtapot
Malzemeler (10 kişilik)
* 1 adet rezene* 1 küçük boy ahtapot* 100 gr. kurutulmuş domates n 3 adet portakal n 1 adet frisee salata* Zeytinyağı
* 2 adet misket limonun suyu* Tuz, karabiber* 1 tatlı kaşığı Dijon hardal n 1 tatlı kaşığı bal n 5 cl. rakı n 10 gr. kapari

Hazırlanışı: Rezeneyi çok ince dilimlere kesip, 10 dakika kadar buzlu suda bekletin. Sonra, biraz zeytinyağ ve misket limonun suyuyla marine edin. Önceden tuz eklemeden kısık ateşte pişen ahtapotu dinlendikten sonra ızgarada pişirip, istenilen ebatlarda dilimleyin.
Rakı vinaigrette için: Bal, hardal, 1 portakalın ve 1 misket limonun suyunu, rakıyı, zeytinyağını karıştırıyoruz. Ahtapotu; Frisee salata yaprakları, portakal dilimleri, ahtapot, kurutulmuş domates ve rakı vinaigrette ile karıştırıp, servise edin.

Çikolata ve fındık krokanlı yeni yıl pastası
Malzemeler (20 adet):
* 125 gr. krema n 250 gr. su* 250 gr. toz şeker* 125 gr. glikoz
* 350 gr. tereyağı* 125 gr. bitter çikolata

Hazırlanışı: Çikolata hariç her şeyi ufak bir tencerede kaynatın. Başka bir kasede kırdığımız bitter çikolataya kaynattığımız karışımı ekleyin. Eriyinceye kadar yavaş yavaş karıştırdıktan sonra kalıplara dökün. Kalıplara bir miktar karışım, araya fındık krokan ve üzerine tekrar karışımdan ekleyin. Çabuk çözüldüğünden servise yakın dolaptan çıkarıp arzu ettiğiniz şekilde servis edin.

Fındık krokan için:
* 100 gr. şeker* 100 gr. fındık
Hazırlanışı: Tavada ikisini de kavurup, yağlı kağıda boşaltıyoruz. Merdaneyle kırıp pastamızın arasına yerleştiriyoruz.

Apple'dan pil devrimi!



Bundan böyle Apple markalı cihazlarda bildiğiniz pilleri görmeyebilirsiniz! Onların yerine...

Apple'ın Amerikan Patent ve Marka Ofisi'ndeki (US Patent and Trademark Office) iki yeni patent çalışması ortaya çıktı. Cupertino merkezli şirket bu kez tüm cihazların istisnasız en büyük sorunu olan batarya sorununa eğilerek yeni bir çözüm geliştirmeyi planlıyor.


Mevcut bataryaları bir kenara bırakan Apple, yakıt hücresini kullanarak MacBook'lar başta olmak üzere diğer cihazlarına enerji sağlamayı hedefliyor. Yakıt hücresinin kullanılmasıyla birlikte çok daha ufak cihazların ortaya çıkabilmesi mümkün olacak.

AppleInsider'ın ortaya çıkardığı bu iki Apple patentinin isimleri ise "Fuel Cell Systems to Power a Portable Computing Device" (Taşınabilir cihazlara güç sağlayan yakıt hücre sistemleri) ve "Fuel Cell System Coupled to a Portable Computing Device" (Taşınabilir cihaza güç sağlayacak çift yakıt hücresi sistemi) olarak belirlenmiş.

Emzirme hurafeleri



Memede bekleyen süt ekşir deniyor. Sarılık olmasın diye anne sütü verilmiyor. Bunun gibi yanlış bilgilerin etkisiyle anneler emzirmekten vazgeçiyor.

Emzirmek, her şeyden önce motivasyon gerektiriyor. Pek çok anne, sütünün yetersiz kaldığı düşüncesiyle, kimi de çevresinin etkisiyle istemesine rağmen emzirmekten vazgeçebiliyor. Pek çok yanlış bilgi ve hurafe de bu süreçte önemli rol oynuyor.


Dünya Anne Sütüyle Beslenme Akademisi üyesi, Dünya Sağlık Örgütü ve UNICEF Emzirme Danışmanlığı kurslarında danışmanlık ve yöneticilik görevleri bulunan Prof. Dr. Gülbin Gökçay, anne sütüyle beslenme oranlarının artması için öncelikle annelerin emzirme konusunda bilgilendirilmesi gerektiğini vurgulayarak, emzirmeyle ilgili en çok merak edilen soruların yanıtlarını verdi.

Emzirmek gebelikten korur mu?
Halk arasında yaygın olan bu inancın geçerli olması için üç koşulun bir arada bulunması gerekir. Bebeğin altı aydan küçük olması, annenin adetinin başlamaması ve bebeğe anne sütü dışında başka hiçbir ek besin verilmemesi gerekmektedir.

İlaçlar doktora danışılmalı
İlaç veya sigara kullanırken bebeğimi emzirebilir miyim?
Annenin aldığı bazı ilaçlar süt yapımını baskılayabilir. İdrar söktürücüler ve günde 6 adetten çok sigara içilmesi süt yapımını azaltabilir. Emziren anneler tercihen hiç sigara içmemelidir. Emziren annenin aldığı ilaçlar genellikle anne sütüne geçer ancak alınan ilacın en fazla yüzde 1’i süte geçer. Bu oran emzirme miktarı ve sıklığıyla değişir.

Genel olarak emziren anneler çok gerekli olmadıkça ilaç almamalıdır. Kullanılması gereken ilaçlar doktora danışılmalıdır. Emziren anne ilaç kullanacaksa bebeklerde kullanılabilen ilaç grubundan seçim yapılmalıdır.

Emzirirken ne tür bir doğum kontrol hapı kullanabilirim?
Emziren kadınların doğum kontrol hapı olarak yalnızca progesteron içeren tipleri kullanmaları gerekir. Östrojen içeren doğum kontrol hapları süt yapımını baskılayabilir.

Annenin yedikleri sütün tadını etkiler mi?
Annenin yediklerine göre sütün tadı değişebilir. Örneğin sarmısak yedikten sonra sütü sarmısak kokar.

Her emzirme öncesi memeyi silmek şart mı?
Günde bir kez memelerin temizlenmesi yeterlidir.

Ön süt karbonhidrat zengini
Her emzirme seansı ne kadar sürmeli, her meme kaçar dakika emzirilmeli?
Emzirmenin başlangıcında karbonhidrat açısından zengin ön süt gelir. Emzirmenin sonunda ise yağ bakımından zengin son süt salgılanır. Son sütün geliş zamanı bebeğin emme gücünü bağlı olarak değişir. Bu nedenle her öğünde bir memenin, bebek tokluk hissedip kendiliğinden memeden ayrılana dek emzirilmesi önerilir.

Ancak ilk günlerde süt yapımını artırmak amacıyla her öğünde iki memeyle emzirilebilir.

Migrenden kurtulmanın yolları



Baş ağrısı, bulantı, kusma, baş dönmesi, ışık ve ses hassasiyeti, duygusal durumda çöküntü gibi birçok yakınmayı içeren, ataklarla seyreden bir hastalık olan migren büyük bir çoğunluğun en büyük sıkıntılarından.

Doktorsitesi.com’un uzmanlarından Nörolog Dr. Emel Gökmen, ilaç tedavileri ile migren ataklarının sıklığının azaltılıp, hafif atlatılmasının sağlanabileceğini fakat bazen ağrılar sık tekrarladıkça sürekli alınan ilaçların çözüm olmayacağını belirtti.
Özellikle ilaçlara cevap alınamayan hastalarda etkin tedavi yöntemlerinin ise nöral terapi ve akupunktur olabileceğini ekledi.

Günümüzde birçok kişinin en büyük sıkıntısı olan migren, baş ağrısı, bulantı, kusma, ışık ve ses hassasiyeti gibi birçok yakınmaya yol açıyor. Kişinin günlük aktivitelerini engelleyecek düzeyde bir baş ağrısı yaratan migren yalnızca yetişkinlerde değil bebek ve çocuklarda da görülebiliyor.

Doktorsitesi.com’un uzmanlarından Nörolog Dr. Emel Gökmen, ilaç tedavileri ile atakların sıklığının azaltılıp hafif atlatılmasının sağlanabileceğini, bazen ağrılar sık tekrarladıkça ise sürekli alınan ilaçların çözüm olmayacağını belirtti ve şunları ekledi: “Bir süre sonra sürekli alınan ilaçlara bağlı baş ağrıları gelişir. İlaçlar çözüm olmamakla birlikte bağımlılık benzeri tablo gelişir. Her gün ilaç alınmazsa ağrılar şiddetlenir. İlaçlar dışında etkin tedavi yöntemleri nöral terapi ve akupunktur olabilir. Nöral terapinin etkili olduğu hastalıkların başında migren gelir. Nöral terapi ile her türlü baş ağrısı hastasında çok iyi sonuçlar alınmaktadır. Nöral terapide bozucu alan olarak tanımlanan hastalık odağı ortadan kaldırılmaktadır. Akupunktur bu nedenle bazı migrenlilerde etkili olamamaktadır.”

“Migren daha çok kadınlarda görülüyor”
Migrenin daha çok kadınlarda görüldüğünü ekleyen Doktorsitesi.com’un uzmanlarından Nörolog Dr. Emel Gökmen “Migren çoğunlukla 20-30'lu yaşlarda daha sıktır. 50 yaş üzerinde migren başlaması olağan değildir.” dedi. Migren hastalarının ailesinde genelde migrenli kişiler olduğunu vurgulayan Gökmen, migren hastalığının kalıtsal olarak geçmediğini de vurguladı. Ayrıca, “Aileden migrene yatkınlık alınır. Vücudu etkileyen dış etkenler yatkın kişilerde migrenin ortaya çıkmasına neden olur.” dedi.

Migrenin belirtileri
Doktorsitesi.com’un uzmanlarından Nörolog Dr. Emel Gökmen migrenin belirtilerini şu şekilde sıraladı: “Yarım baş ağrısı, bulantı-kusma, ışık ve ses hassasiyeti çok bilinen yakınmalardır. Ancak her zaman yarım baş ağrısı olmayabilir. Ancak ağrının kişiyi işinden alıkoyacak şiddette olması önemlidir. 3-4 saatten 3 güne kadar süren ataklar mevcuttur. Auralı migrende baş ağrısı başlamadan önce ışıklı çizgiler, karanlık noktalar, görmede bulanıklaşma benzeri yakınmalar mevcuttur. Çok nadiren geçici felçler bile görülebilir.”

Migren tipleri
Migrenin auralı ve aurasız olarak ayrıldığını söyleyen Doktorsitesi.com’un uzmanlarından Nörolog Dr. Emel Gökmen: “Ancak özellikle akupunktur ile uğraşanlar migren ağrılarını 4 ayrı gruba ayırırlar. Bunlar, karaciğer/safra kesesi migreni, servikal kaynaklı migren, hormonal migren, hava durumuna bağlı oluşan migrendir. Safra kesesi migreninde ağrılar genellikle gece 1 ile 3 arasında başlar. Alkol, ağır yağlı yiyecekler, fazla kahve ve kola tüketimi ağrıyı tetikler. Hormonal migrende adet döneminde ve bazen yumurtlama döneminde ağrılar belirgin olur. Mevsimsel migrende hava değişikliği, nem oranının arttığı alçak basınç durumunda, uçak seyahatleri sonrasında ağrılar başlar. Servikal kaynaklı migrende ise boyun patolojileri ön planda yer alır.”

Çocuklarda migren
Çocukluk çağı migrenlerinde baş ağrısı olmayabileceğini söyleyen Gökmen, çocuklarda görülen migrenle ilgili şu bilgileri verdi: “Baş ağrılarına kusmalar genelde eşlik eder. Baş ağrısı olmadan sadece kusmalarla veya karın ağrısı biçiminde de görülebilir. Erişkin migrenine benzemez. Bu nedenle çocukların çoğunluğunun migrenli olduğu da bilinmez. Hatta çocukların numara yaptığı düşünülebilir. Bu nedenle çocuklarda bir gün içinde olup biten hastalanma ataklarında migreni akla getirmek lazım.”

İşte Zeytinyağındaki Araştırma Sonucu!



Geçen hafta Edremit ve Ayvalık bölgesindeydim. Sabah erkenden zeytin toplayıp, fabrikaya yetiştirme telaşı içindeydik. TRT Türk’deki programımı izliyorsanız, farklı konuları, özellikle de üretim alanlarını sevdiğimi biliyorsunuzdur. Eğer zeytinyağını, el yapımı sabun ve balı merak ediyorsanız, 2 Ocak’taki programı izleyebilirsiniz. Bu bölgeyi ziyaretimizde bize Mehmet Edremit ve Selin Ertür eşlik etti.

Tadıma özel beslenme
Selin, Türkiye’nin ilk profesyonel zeytinyağı eksperi. Toscana’da sekiz sene eğitim almış. Tüm AB ülkelerinde geçerli eksper yetkisi. Tadım öncesi makyaj yapmıyor, parfüm sıkmıyor, üç saat önce çay-kahve içmiyor, baharatlı yemek yemiyor ve asitli içecek tüketmiyor. Tadım günlerinde su, elma ve yoğurtla yaşıyor.

Yağı önce kokluyor, kokusunu beğenmezse tadına bile bakmıyor. Kokladığında erken hasat veya olgun olup olmadığını, nasıl toplandığını, fabrikaya nasıl kasalarla taşındığını anlayabiliyor.

Meyve suyu kokusunda
Tadım yaparken kullandığı cam bardağını mücevher titizliğiyle saklıyor. Zeytinyağının iyisini anlamak için basit bir önerisi var: Zeytinyağını ince dipli bir bardağa alıyoruz. İnce tabanlı cam veya plastik bardak öneriyor. Böylece avucunuzdaki sızma, istenilen meyve suyu kokusu ortaya çıkıyor. Zeytinyağını ağızda çok bekletmemek gerekiyor, çünkü ısınıyor ve yanıltabiliyor. Biz Selin’le filtre edilmemiş, yani yeni sıkılmış bulanık zeytinyağının tadımını yaptık. Kokusu ve tadı şahaneydi.

Detayları unutmuyor
Selin bu tada ulaşmak için öyle büyük çaba harcıyor ki, bazen fabrikaların ve tarla sahiplerinin kendisinden bıktığını itiraf ediyor. Zeytinler toplanırken başında duruyor, ardından fabrikaya gelip sıkılmasını kontrol ediyor. Sıkılma işlemi başlamadan önce fabrikadaki makineleri yıkatıyor ve önceden sıkılmış ürünlerle karışmasına izin vermiyor. Bu kadar çaba sonuçsuz kalmıyor tabii. Geçen haziran ‘hafif meyvemsi’ dalında kendisine dünya ikinciliği verilmiş. Şimdi kendisine kulak veriyoruz:

“Sıfır hatayla zeytinyağı üretmek hedeflenmeli. Bunu özellikle Türk aşçıların sahiplenmesi gerek. Çünkü ülkemizde ‘zeytinyağlılar’ diye bir mutfak var. Zeytinin toplanmasından yağ haline gelmesine, filtre edilip paketlenmesine kadar bir süreç var. Bu süreçteki en ufak hata, sızma kriterlerinin dışına atar.

Yağın zeytini dalından mı toplanmış, yerden mi? Dalından toplanması makbul çünkü yerden toplanırsa yağa toprak tadı geçer. Olgunlaşma zamanından önce mi toplanmış yoksa zamanında mı? Yağda fermantasyon ya da oksidasyon var mı? Yağ, çürük zeytinden ya da don tarafından vurulmuş buzlu zeytinden mi elde edilmiş? Siyah zeytinin mi, yeşil zeytinin mi yağı? Bayır zeytininin mi, düz arazi zeytininin mi yağı? Yağa işleme sırasında makinelerden metalik tatlar geçmiş mi, makinenin ısısı iyi ayarlanabilmiş mi? Yağın ağızdaki dengesi nasıl?”

En iyisi sızma
Zeytinyağı demek, zeytinin suyu demek. Sızma dediğimiz zeytinyağında oleik asit oranı yüzde 0-0.8 arasında olur. Oran, 0.2 olsa bile koku testine ve başka kriterlere takılıp sınıfı geçemeyebiliyor. Ülkemizde zeytinyağı konusunda UZZK (Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi) grubu tadım yapıyor ve gıda kodeksi kriterleri var. Dünyadaysa I.O.O.C (International Olive Oil Council) var. Bu oluşumun merkezi Madrid’te. Dünyadaki tüm yağlarla ilgili kanunları burası koyuyor. Türkiye, geçen sene buraya akredite oldu.

Dünyadaki uluslararası standartlarda naturel sızma zeytinyağı için kurallar şunlar:

1-Yağ organoleptik açıdan ‘sıfır hatada’ olacak.
2-Serbest yağ asitliği oleik asit cinsinden her 100 gr.’ında 0’dan maksimuma yüzde 0.8’e kadar olacak, yani bir asitin altındaki oran.
3-Hiçbir şekilde kimyasal veya ısıl işlemden geçmemiş olacak. Buna klorofil ve kolon dahil. Hatta içinde solvent ve çözücüler olmayacak.

KOLON SIZMA
Kolon sızmada yüksek basınç altında çok yüksek asitli yağlar ısıl işlemden geçirilip, kimyasal olarak oynanıyor. Asit derecesi sızma yağın seviyesine indiriliyor ve bu sızma olarak satılıyor. Bu hileli oynanmış yağları da maalesef millete sızma diye satıyorlar. Kolon sızma aslında hileli yağ demek.

15 Aralık 2011 Perşembe

Kepek En Büyük Kabusumuz



Saçın uzunluğuna, kısalığına, rengine, yapısına, cinsiyet farkına bakmaksızın hemen hemen herkesin hayatının bir döneminde yaşadığı saç kepeklenme sorunu, saçların içinde görülebilen hatta bazen omuzlara dökülecek kadar fazlalıkta olan beyaz beyaz pul şeklindeki döküntülerdir.


Saçtaki Kepeklenmenin Nedenleri Nelerdir?
Üç şekilde görülebilir.
Kepeklenme (kuru saçlı deri, gimsi beyaz kepek),
Yağlanma (sebore; yağlı saçlı deri),
Yağlı ekzema (seboreik egzema; yağlı, kırmızı kaşıntılı saçlı deri, sarımsı turuncu kepek ve kabuk).

Nedeni henüz tam olarak bilinmemektedir. Sebore bağışıklık sistemi normal olan bireylerde genellikle kalıtsaldır. Seborenin nedeni; yağ bezi üretiminin direk olarak artmasından ötürü değil; yağ bezlerinde gelişen bir kimyasal değişim ve normalin dışında bir keratinizasyon(epidermal hücre çoğalması) artışıdır. Yağ bezi ve ter bezi olan bölgelerde seborenin görülmesi; ter bezinin de önemli bir tetikleyici faktör olabileceği saptanmıştır. Ayrıca mikrobik etmenler de önemlidir. Yağı seven maya mantarları ve bakteriler ortam bulup çoğalmakta ve vücudun verdiği tepkimeyi başlatmaktadırlar. Seboreyi artırıcı faktörler çok çeşitlidir; yorgunluk, stres, düzensiz beslenme, sonbahar – kış dönemi, nem azlığı, basınç değişiklikleri, androjenler, hipofiz bezi değişiklikleri, serebral bozukluklar (Parkinson hastalığı), kalp damar hastalıkları, ilaçlar gibi.

Sağlıklı Bir Saç Derisine Nasıl Sahip Oluruz?
Öncelikle stresten uzak ve sağlıklı beslenerek (A, B ve C vitamininden zengin, katı yağlı gıdalardan uzak) yaşamalıyız. Saçlar açıcı amonyak ve peroksitli boyalar, alkollü solüsyonlar, saç tonikleri gibi kimyasallardan ve yüksek ısıda fön gibi mekanik etmenlerden dolayı aşırı derecede yıpranmaktadır. Saçlar haftada 3 kez düzenli olarak, yaklaşık 38 derece sıcak su ile ve saç tipine uygun bir şampuan ile yıkanmalıdır. Saçların uçlarına saç kremi uygulanmalı ve sonrasında iyice durulanmalıdır. Saçlar yıkandıktan sonra saç diplerine masaj uygulanarak kan dolaşımı hızalandırılabilir.

Yukarıda sayılan kimyasal ve mekanik etmenlere, yaz dönemi de güneş, tuzlu ve klorlu su temaslarına karşı risk altında olan saçlara düzenli olarak koruyucu ürünler, yıpranmış saçlara da bakım yapan nemlendirici ürünler kullanılmalıdır.

Kepek Bir Cilt Problemi midir?
Kepeklenme, saç problemi değil, bir cilt hastalığıdır. Seboreik dermatit veya yağlı egzema toplumda %2-5 oranında ve erkeklerde daha sık görülen kronik tekrarlayıcı bir deri hastalığıdır. Hafif formu daha çok adolesan dönemde görülen grimsi beyaz ince kuru kepeklenme ile giden kaşıntısız bir tablodur. Şiddetli formu ise yenidoğan bebeklerde ve 4-7. dekad arası erişkinlerde görülen, kırmızı yağlı bir saçlı deride sarımsı turuncu kalın kabuklu kaşıntılı bir tablodur.

Çözüm Yolları Nelerdir? Kronik tekrarlayıcı bir durum olmasından ötürü tam bir iyileşme beklenemeyeceği hastalar ile paylaşılmalıdır. Başlangıç tedavisi ile kontrol altına alındıktan sonra idame tedavisi ile yaşam kalitesi düzeltilebilmektedir.

edavide hedefler; seboreyi ve kepekleri gidermek, maya kolonizasyonunu baskılamak, ikincil enfeksiyonu kontrol altına almak, kızarıklık ve kaşıntıyı gidermektir. Düzenli olarak haftada 3 kez kepek şampuanı (%2-5 selenyum disülfid, kükürt, katran, salisilik asit, ketokonazol, siklopiroks, çinko prition, fluosinolon, benzoil peroksit veya rezorsin içerikli..) kullanılmalıdır.

Yakınmaları gidermek için kortizonlu losyonlar, ikincil enfeksiyon kontrolü için antimikrobik ilaçlar tercih edilmelidir. Dışardan sürülecek ilaçlar ile kontrol altına alınamayan şiddetli olgularda ise sistemik antifungal veya isotretinoin kullanılabilmektedir.

Kepek Şampuanları Saçı Matlaştırır mı? Kepek şampuanları saçlı derideki seboreyi ve hızlı epidermal dönüşü azaltmakta bu nedenle de ikincil olarak kuruluk, matlık, zamanla da saçta dökülme gelişebilmektedir. Bu şampuanlara eklenen çeşitli nemlendirici ürünler ile parlak, dökülmeyen ve canlı sağlıklı saçlara kavuşmak mümkündür.

Kepek Şampuanı Alırken Nelere Dikkat Edilmeli?
Kepek Şampuanlarının İçeriği:
Bu şampuanların bir kısmı reçeteli ilaç olarak yüksek konsantrasyonda bulunmaktadır. Reçetesiz alınabilecek olanlar ise daha düşük konsantrasyondadır.

%2-5 Selenyum disülfid, kükürt ve katran içerikli şampuanlar epidermal proliferasyonu azaltırlar. Salisilik asit epidermisin üst tabaka hücreleri arası bağlarını eritir. Ketokonazol içerikli şampuan en etkili antifungal ilaçtır. Çinko prition ise sitotoksiktir(hücre ölümü). Bu şampuanlara eklenen çeşitli nemlendirici ürünler ile parlak, dökülmeyen ve canlı sağlıklı saçlara kavuşmak mümkündür.Kepek Şampuanı Alırken Nelere Dikkat Edilmeli?
Kepek Şampuanlarının İçeriği:
Bu şampuanların bir kısmı reçeteli ilaç olarak yüksek konsantrasyonda bulunmaktadır. Reçetesiz alınabilecek olanlar ise daha düşük konsantrasyondadır.

%2-5 Selenyum disülfid, kükürt ve katran içerikli şampuanlar epidermal proliferasyonu azaltırlar. Salisilik asit epidermisin üst tabaka hücreleri arası bağlarını eritir. Ketokonazol içerikli şampuan en etkili antifungal ilaçtır. Çinko prition ise sitotoksiktir(hücre ölümü). Bu şampuanlara eklenen çeşitli nemlendirici ürünler ile parlak, dökülmeyen ve canlı sağlıklı saçlara kavuşmak mümkündürKepek Şampuanı Alırken Nelere Dikkat Edilmeli?
Kepek Şampuanlarının İçeriği:
Bu şampuanların bir kısmı reçeteli ilaç olarak yüksek konsantrasyonda bulunmaktadır. Reçetesiz alınabilecek olanlar ise daha düşük konsantrasyondadır.

%2-5 Selenyum disülfid, kükürt ve katran içerikli şampuanlar epidermal proliferasyonu azaltırlar. Salisilik asit epidermisin üst tabaka hücreleri arası bağlarını eritir. Ketokonazol içerikli şampuan en etkili antifungal ilaçtır. Çinko prition ise sitotoksiktir(hücre ölümü). Bu şampuanlara eklenen çeşitli nemlendirici ürünler ile parlak, dökülmeyen ve canlı sağlıklı saçlara kavuşmak mümkündür.
Kepek Şampuanı Alırken Nelere Dikkat Edilmeli?
Kepek Şampuanlarının İçeriği:
Bu şampuanların bir kısmı reçeteli ilaç olarak yüksek konsantrasyonda bulunmaktadır. Reçetesiz alınabilecek olanlar ise daha düşük konsantrasyondadır.

%2-5 Selenyum disülfid, kükürt ve katran içerikli şampuanlar epidermal proliferasyonu azaltırlar. Salisilik asit epidermisin üst tabaka hücreleri arası bağlarını eritir. Ketokonazol içerikli şampuan en etkili antifungal ilaçtır. Çinko prition ise sitotoksiktir(hücre ölümü). Bu şampuanlara eklenen çeşitli nemlendirici ürünler ile parlak, dökülmeyen ve canlı sağlıklı saçlara kavuşmak mümkündür.

Yılbaşına Özel İç Çamaşırlar


Yılbaşında en çok dikkat edilen noktalardan biride özel iç çamaşırlar. Peki siz yılbaşında nasıl bir iç çamaşırını tercih edersiniz?