English French German Spain Italian Dutch Russian Portuguese Japanese Korean Arabic Chinese Simplified

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Friedrich Hegel




Günümüzde Almanya'nın güneybatısında yer alan Stuttgart Württemberg'de doğan idealistAlman filozof. Etkisi  hem onu takdir edenler ( Bradley Sartre KüngBauer Stirner Marx ) hem de acımasızca eleştirenler ( Kierkegaard Schopenhauer Nietzsche Heidegger Schelling) gibi çok farklı konumlardaki insanlar üzerinde çok geniş bir yelpazede olmuştur. Felsefenin sürekli tartışılan sorunlarının fasit dairesinin dışına çıkmak için muhtemelen felsefede ilk kez tarih ve yapının önemli olduğunu ileri sürdü. Efendi-köle diyalektiği nin kavramsallaştırması öz farkındalık oluşması için ötekinin öneminin altını çizdi. 



Bir memurun oğluydu. Tübingen'de ilahiyat okuduktan sonra Bern ve Frankfurt'ta felsefe öğretmenliğine başladı. 1805'te Jena üniversitesine profesör oldu. Başlangıçta Schelling'in öznel idealizm felsefesine inanmış görünüyordu sonradan kendine ayrı bir sistem kurup onun savunmasını yapmaya başladı. Kurduğu bu felsefe sistemini 'phanomenologie des Geistes' adındaki eserinde anlatmıştır. Bir süre Nürnberg'de kaldıktan sonra Berlin ve Heidelberg üniversitesinde profesörlük yaptı. Bu devrede yazdığı eserler arasında 'Mantık Bilimi' ve 'Felsefe Ansiklopedisi' dikkati çekti.


Hegel'in kurduğu sisteme 'diyalektik mantık' denilir. Buna göre bir fikir(yani tez) karşısındaki başka bir tezle(anti-tezle) karışır bundan yeni bir anlayış doğar ki buna sentez denilir.


Hegel Kant'ın felsefesine inanmakla beraber onun fikirlerini yetersiz buluyordu. Kant'ın aksine insanların her şeyi öğrenebileceklerine inanmıştı. Hegel'e göre dünya demek mantık demekti. İnsanlar mantığın sınırlarını çözdükleri anda beşerin sınırlarını da çözmüş olacaklardı. Hegel'e göre biricik canlı felsefe çelişmelerin -daha doğrusu karşıtların- felsefesidir; çiçek meyvanın ortaya çıkmasına yol açar ama meyvenin ortaya çıkması için de çiçeğin ortadan kalkması gereklidir. Demek ki üremenin gerçeği hem çiçek hem meyva olmaktır. Ölüm hem ortadan kaldırmadır hem yeniden doğuşu sağlayan koşuldur.


Hegel ömrünün son yıllarını Berlin'de geçirdi. 1831 yazı ve sonbaharı boyunca süren kolera salgınının son kurbanlarında biri oldu. 14 Kasım'da kısa süren bir hastalıktan sonra aniden ölmüştür.


Mutlak idealizm sistemi 

Hegel felsefesi herşeyden önce bireylerin kendi kendilerine ilişkin olarak özgür bir bilince ulaştıkları bir insanlık tarihi felsefesidir. Ama bilinç kendi başına özgür değildir; bilincin özgürleşmesi Tinin Fenomenolojisi'nde betimlenen karmaşık bir süreçle gerçekleşir.


Bu eserde Hegel bilincin bütün dünya ölçeğinde kendi kendini nasıl sınadığını ve yalın bir öznel kesinlik ile kendi kendinin nesnel bilgisine nasıl ulaştığını ortaya koyar. Bilinç dünyanın bilincine vararak kendi kendisinin bilincine de 'efendi ile köle arasındaki diyalektik olarak adlandıralan yolla' varacaktır. Gerçekte bu diyalektik herbiri kendisini olduğu gibi tanıtmak isteyen iki bilinç biçimi arasındaki kölelik ve egemenlik ilkelerini insanlık içinde -çünkü insanlık hayvanlardan kesinlikle farklı olarak yaşamı aşma yeteğine sahiptir- betimler. Her biri bunu bir ölüm kalım savaşı içinde hem kendisi hem öteki için yapacaktır. Köle kaybedecekyaşam önünde diz çökecek ve efendi için çalışarak ona hizmet edecektir. Ancak köle (Marx'ta proleter) esaretinden de bu çalışma içinde ve bunun sayesinde kurtulacaktır; çünkü dünyayı dönüştürerek kendi kendisine bağımsızlığa ulaşmanın somut araçlarını verecektir.

Bu süreç sonunda bilinç Akıl'a ulaşır. Dünya ona yabancı olmaktan çıkar; dünyaya ilişkin bilgisi onun gerçek bilgisidir ve onun gerçek bilgisi de dünyaya ilişkin bilgisidir. Ama bilinç artık sadece bireyin bilinci değildir; bilinç içinde 'ben'in biz olduğu biz'in ben olduğu' tinsel bir topluluğun bilincidir. ve bu da Tin'den başka bir şey değildir. Tin tarihsel gelişim kilit anları olan belli sayıda 'figures' aracılığla tarih boyunca kendini ortaya koymuştur. Bu kilit anlar yunan etiğinden Hegel in dönemindeki çağdaş Prusya'ya kadar uzanır. Bu süreç sonunda ancak bilinç Tinin kendi bilinci haline gelerek mutlak bilgiye ulaşır; filozof da böyle bir bilginin yorumcusu olur.

Ansiklopedi projesi

Mutlak kendi kendini temsil eden öznedir ve kendisine ilişkin bilgisini de felsefe aracılığıyla elde eder. Bu nedenle felsefi düşüncenin kendisi mutlak bilgidir. Felsefi Bilimler Ansiklopedisi bu bilgiyi oluşturan kavramların nasıl eklendiklerini ve Doğru'ya ulaşmasına nasıl olanak sağladıklarını göstercektir. Tarih olarak felsefe önceki bütün felsefeleri kendi içinde bütünleştirir ve aşar. Ancak bunu yalın bir toplama işlemi biçiminde değil. Doğru'nun kendisine ulaşmak üzere gerçekleştirdiği eyleme göre yapar. Felsefenin her parçası bir bütündür her felsefe bir dairededir ve ansiklopedi dairelerin dairesidir; bunun sonunda ideye ulaşılır ve orada felsefe gerçekleşir.

Kültür felsefesi

Geist kendisini kültür dünyasında diyalektiğin üçlü hareketi gereğince Sübjektif Geist (Öznel Tin) Objektif Geist (Nesnel Tin) ve Mutlak Geist (Mutlak Tin) olarak açar. Buna göre subjektif Geist en alt düzeyinden en üst düzeyine kadar insan ruhunu meydana getirir. Geist kendisine yönelmiş özgür bir varlık kendisini bilip tanıyan bağımsız bir gerçeklik haline gelmek için doğadan yavaş yavaş sıyrılır. O henüz gelişmemiş bir ruh halindedir ve bu haliyle antropoloji biliminin araştırma ve inceleme konusu olur. Ruhun henüz doğadan tümüyle sıyrılamadığı bu aşamada ona karşılık gelen kavrayış biçimi duyumdur. Ruh daha sonraki aşamada 'duygu' ya da hissetmeye geçer. Hissetmenin en gelişmiş ve tamamlanmış şekli 'kendini hissetme'dir ve bu bilince giden bir ara basamaktır. Bilinç böylelikle duyumalgı ve anlayış aşamalarından geçerek kendini özgür bir Ben (Ruh Zihin) olarak tanır.


O bundan sonra başka benleri de tanır ve kabul eder. Böylelikle Geist kendisini Nesnel Ruh olarak gerçekleştirir ve ortaya ahlaklılık ve Devlet çıkar. Bu durum benin kendi içinde kalmaktan kurtularak genel kurallara ve öznellikten nesnelliğe yükselmesi demektir. Böylece herkes için geçerli olan herkesi kavrayan nesnel Ruh ortaya çıkmış olur. Tarih dediğimiz şey Hegel'e göre halklarda beliren Ruhun gelişmesinden başka bir şey değildir. Tarihin belli bir anında belli bir halk Ruhun gelişmesini üzerine alır. Ruhun hukuk devlet ahlak ve tarih alanındaki bu nesnelleşmesi boyunca kendine dönmesi kendini tanıması mutlak Ruhun bilincine varması söz konusudur. Özel isteklerin tutkuların ve eğilimlerin alanında herkes için geçerli nesnel ilkeleri ortaya koyarak onları hukuk ahlak devlet şeklinde kabul eden Ruh bütün koşullardan sıyrılarak kendini tanımaya kendi özünü farketmeye başlar. Böylelikle Mutlak Ruh haline gelir.


Mutlak Ruh da üç adımlı bir hareketle gerçekleşir. Onun birinci aşaması sanat (tez) ikinci aşaması ise dindir (antitez). Buna karşin onun üçüncü aşaması felsefedir (sentez). Felsefe Hegel'e göre hem sanatın hem de dinin aşilması ve onların içlerinde taşıdıkları hakikatin daha üst bir düzeyde kavranmasıdır. Felsefe Geist'ımutlak varlık olarak kavrar ve onu hem maddi olmayan bir düşünce hem de elle tutulup gözle görülebilen bütün varlıkların birliği olarak kavrar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder